DieseL tarafından 05-20-2016, 01:50 AM tarihinde
henüz yorum yok
Bu başlığı Acemiler İçin İlk Durak bölümüne açacaktım ama sıradan kullanıcıların öyle bir yetkisi yokmuş. Aşağıdaki yazıyı Mandriva Türkiye Forumunda görmüştüm, paylaşmak istedim.
Yazı Hakkında: pcworld sitesinde görüp Linux’a adım atmak isteyen ya da yeni adım atanlara ışık tutması için çevirmeye çalıştığım bir yazı. Hatalar ve eklemeler vardır. Affınıza sığınırım.
Özgür ve açık kaynaklı yazılımlar kullanılabilirlik olarak, eskisine nazaran, çok iyi bir yerdeler. Görsel tasarımları, kullanıcı dostu arayüzleri, güvenli ve kararlı çalışmalarıyla bilgisayar kullanmayı keyifli hale getirmeyi başarıyorlar.
Eğer siz de Linux kullanıcıları arasına katıldıysanız, bu akıllı hareketinizden ötürü tebrikler! Yüksek maliyetlerden, firma bağımlılıklarından, sonu gelmeyen kötü niyetli yazılımlardan (malware) ve daha birçok olumsuz durumdan özgür bir hayata hoşgeldiniz. Linux’la yeni tanışanların zaman zaman yaptıkları hataları siz de yapabilirsiniz.
Bu yazıda Linux’la tanıştığınızda karşılaşabileceğiniz beş özel durumu ve çözüm yollarını anlatmaya çalışacağım. Elbette bu durumlarla kesin karşılaşacaksınız diye bir şart yok. Başlarken bunların farkında olmanız yeterli.
1. İşletim Sistemini Windows Sanmak
Uzun zamandır kullandığınız bir programa alışmanız gayet normal. Eğer alıştığınız, sürekli sorunları çözmek zorunda olmaksa bunu beklemeyin. Artık bilgisayar kullanmaya alışmanız gerekecek.
Ubuntu veya çıkan son Linux dağıtımları birçok kullanıcı dostu özellikleri ile rakiplerini son yıllarda geri bıraktı denilebilir. Linux ve diğer işletim sistemleri arasında kullanım olarak birçok benzerlikler bulunsa da eski alışkanlıklarınızı aramak doğru olmayacaktır.
Tabi bu durum Linux’un zor olduğunu söyleyeceğim anlamına gelmesin. Linux kullanımı -özellikle son çıkan dağıtımlarda- hiç de zor değil. Aslında sadece alışkanlıklarınızdan farklı. Bu farklılıkları öğrenmek kısa bir zaman sürebilir. Kısa bir öğrenme eğrisi size ömür boyu kazanç sağlayacaktır.
2. Gereksiz yere root olmak
Linux ve diğer işletim sisteminin en büyük farkı Linux kullanıcılarının genellikle yönetici haklarına (root veya administrator) erişememesidir. Bu önlem güvenlik için çok önemlidir. Yönetici haklarına sadece gerektiği zaman erişerek ciddi bir koruma sağlamış olursunuz.
Tabi bu söylediklerim sizi korkutmasın. Bazı programlar root yetkisi isteyebilir ve bu gereklidir. Gerektiği zamanda bu özelliği kullanmanın bir zararı olmayacaktır.
3. Google’da program aramak
Her Linux dağıtımı kendi paket yöneticisine sahiptir. Öncelikle kullandığınız Linux dağıtımının paket yöneticisini bulun. Örneğin Ubuntuda bu Ubuntu Yazılım Merkezi olarak adlandırılmıştır. Paket yöneticisi ile ihtiyac duyduğunuz yazılımları bulabilir ve birçoğunu özgür bir şekilde yükleyebilirsiniz. Başka yerlerde aramanıza gerek yok.
4. Komut satırından korkmak
Bu ne kadar Linux için -ve genel olarak tüm işletim sistemleri için – bir vasiyetse de birçok kullanıcı hiçbir zaman komut satırını kullanmak zorunda kalmadı. Ubuntu ya da Pardus gibi dağıtımlarda da çoğu amaç için komutlara gerek yoktur.
Yine de komut satırından korkarak yaşamayın. Birkaç kısa komut yazmak ekranda bir yerlere tıklayarak işinizi yapmaktan daha zor değil. Hatta daha hızlı ve etkili olabilir.
5. Çabucak pes etmek
Basit bir teknolojik konu bile olsa değişmek zor olabilir. Kimse bilgisayar kullanmayı bilerek doğmuyor bunu unutmamak gerçekten önemlidir. Öğrendik ve alıştık.
Linux ile de aynı olacak. Alışık olduğunuzdan farklı hissedebilirsiniz ama bu zor ya da kötü olduğu anlamına gelmez, sadece farklı! Biraz sabredip devam edin, önce diğer işletim sistemlerinden çok zor olmadığını fark edersiniz. Biraz daha kaldığınızda Linuxda işlerinizi çok daha rahat yaptığınızı görürsünüz. En sonunda artık geri dönmeyi düşünemezsiniz bile.
“Dikkatsizce yapılan değişim tehlikelidir; fakat asıl tehlike kör muhafazakarlıktır.” Henry George
Yazı Hakkında: pcworld sitesinde görüp Linux’a adım atmak isteyen ya da yeni adım atanlara ışık tutması için çevirmeye çalıştığım bir yazı. Hatalar ve eklemeler vardır. Affınıza sığınırım.
Özgür ve açık kaynaklı yazılımlar kullanılabilirlik olarak, eskisine nazaran, çok iyi bir yerdeler. Görsel tasarımları, kullanıcı dostu arayüzleri, güvenli ve kararlı çalışmalarıyla bilgisayar kullanmayı keyifli hale getirmeyi başarıyorlar.
Eğer siz de Linux kullanıcıları arasına katıldıysanız, bu akıllı hareketinizden ötürü tebrikler! Yüksek maliyetlerden, firma bağımlılıklarından, sonu gelmeyen kötü niyetli yazılımlardan (malware) ve daha birçok olumsuz durumdan özgür bir hayata hoşgeldiniz. Linux’la yeni tanışanların zaman zaman yaptıkları hataları siz de yapabilirsiniz.
Bu yazıda Linux’la tanıştığınızda karşılaşabileceğiniz beş özel durumu ve çözüm yollarını anlatmaya çalışacağım. Elbette bu durumlarla kesin karşılaşacaksınız diye bir şart yok. Başlarken bunların farkında olmanız yeterli.
1. İşletim Sistemini Windows Sanmak
Uzun zamandır kullandığınız bir programa alışmanız gayet normal. Eğer alıştığınız, sürekli sorunları çözmek zorunda olmaksa bunu beklemeyin. Artık bilgisayar kullanmaya alışmanız gerekecek.
Ubuntu veya çıkan son Linux dağıtımları birçok kullanıcı dostu özellikleri ile rakiplerini son yıllarda geri bıraktı denilebilir. Linux ve diğer işletim sistemleri arasında kullanım olarak birçok benzerlikler bulunsa da eski alışkanlıklarınızı aramak doğru olmayacaktır.
Tabi bu durum Linux’un zor olduğunu söyleyeceğim anlamına gelmesin. Linux kullanımı -özellikle son çıkan dağıtımlarda- hiç de zor değil. Aslında sadece alışkanlıklarınızdan farklı. Bu farklılıkları öğrenmek kısa bir zaman sürebilir. Kısa bir öğrenme eğrisi size ömür boyu kazanç sağlayacaktır.
2. Gereksiz yere root olmak
Linux ve diğer işletim sisteminin en büyük farkı Linux kullanıcılarının genellikle yönetici haklarına (root veya administrator) erişememesidir. Bu önlem güvenlik için çok önemlidir. Yönetici haklarına sadece gerektiği zaman erişerek ciddi bir koruma sağlamış olursunuz.
Tabi bu söylediklerim sizi korkutmasın. Bazı programlar root yetkisi isteyebilir ve bu gereklidir. Gerektiği zamanda bu özelliği kullanmanın bir zararı olmayacaktır.
3. Google’da program aramak
Her Linux dağıtımı kendi paket yöneticisine sahiptir. Öncelikle kullandığınız Linux dağıtımının paket yöneticisini bulun. Örneğin Ubuntuda bu Ubuntu Yazılım Merkezi olarak adlandırılmıştır. Paket yöneticisi ile ihtiyac duyduğunuz yazılımları bulabilir ve birçoğunu özgür bir şekilde yükleyebilirsiniz. Başka yerlerde aramanıza gerek yok.
4. Komut satırından korkmak
Bu ne kadar Linux için -ve genel olarak tüm işletim sistemleri için – bir vasiyetse de birçok kullanıcı hiçbir zaman komut satırını kullanmak zorunda kalmadı. Ubuntu ya da Pardus gibi dağıtımlarda da çoğu amaç için komutlara gerek yoktur.
Yine de komut satırından korkarak yaşamayın. Birkaç kısa komut yazmak ekranda bir yerlere tıklayarak işinizi yapmaktan daha zor değil. Hatta daha hızlı ve etkili olabilir.
5. Çabucak pes etmek
Basit bir teknolojik konu bile olsa değişmek zor olabilir. Kimse bilgisayar kullanmayı bilerek doğmuyor bunu unutmamak gerçekten önemlidir. Öğrendik ve alıştık.
Linux ile de aynı olacak. Alışık olduğunuzdan farklı hissedebilirsiniz ama bu zor ya da kötü olduğu anlamına gelmez, sadece farklı! Biraz sabredip devam edin, önce diğer işletim sistemlerinden çok zor olmadığını fark edersiniz. Biraz daha kaldığınızda Linuxda işlerinizi çok daha rahat yaptığınızı görürsünüz. En sonunda artık geri dönmeyi düşünemezsiniz bile.
“Dikkatsizce yapılan değişim tehlikelidir; fakat asıl tehlike kör muhafazakarlıktır.” Henry George
DieseL tarafından 05-20-2016, 01:49 AM tarihinde
henüz yorum yok
Merhaba Arkadaşlar,
Bu dersimizde Centos İşletim Sistemi Üzerine TeamSpeak3 Server kurulumunu öğreneceğiz. Bildiğimiz üzere TeamSpeak 3 İnternet bağlantısı ile konuşmamızı sağlayan bir programdır. Ve oldukça fazla kullanım alanları vardır.
İlk önce Sunucumuza Putty İle SSH Girişi yapıyoruz. Ve Ana Dizinimize (home) Geçiyoruz.
Kod:
Kod:
Buraya klasör açmıyoruz. Teamspeak'in tardan çıkan kendi klasörünü kullnacağım. Siz birden fazla TeamSpeak3 Server kuracaksınız klasör açabilirsiniz. Bunun içinde :
Kod:
Kod:
Evet şimdik ana dizinimize (home) Dosyalarımızı çekiyoruz.
Kod:
Kod:
Ben 32 bit işletim sistemi üzerine kurduğum için bu dosyayı çekiyorum. Eğer siz 64 bit sistem kullanıyorsanız, TeamSpeak Download
Bu Sayfayı ziyaret edebilir ve size uygun sürümü indirebilirsiniz. Dosyalarımızı çektikten sonra Tar komutu le tardan çıkartıyoruz :
Kod:
Kod:
Bundan önceki derslerimizde arşiv komutllarını açıklamıştım. Eve şimdik server dosyalarımız tardan çıktı. ve server dosyamızın içine giriyoruz. :
Kod:
Kod:
Ardından sıra sunucumuzu çalıştırmaya geldi. Ben tek bir tane server kurduğum için CONFIG dosyasını yapılandırmaya ihtiyaç duymuyorum ve serverimi direk olarak çalşıtıyorum :
Kod:
Kod:
Serverimizi ilk çalıştırmamızda karşımıza QUERY Bilgileri , server admin ve şifreleri gelecektir. Bunları kaybetmiyoruz çünkü sadecene ilk çalıştırmamızda bunlar gelir bidaha gelmez. Ve kurulumumuz bitti.
Not :
Kod:
Kod:
Bu komutu verdiğinizde herhangi bir hata ile karşılaşıp serveriniz açılmıyorsa şu adımları uygulayın :
server klasörü içindeyken :
Kod:
Kod:
Buradaki amaç start dosyamıza 777 Dosya izni vermiş olduk. bununla uğraşmak istemeyenler herhangi bir FTP Programından sunucuya bağlanıp dosya iznini 777 olarak ayarlayabilir.
Bugünkü dersim bu kadar arkadaşlar. Umarım faydalı olmuştur. Herkese iyi çalışmalar.
Bu dersimizde Centos İşletim Sistemi Üzerine TeamSpeak3 Server kurulumunu öğreneceğiz. Bildiğimiz üzere TeamSpeak 3 İnternet bağlantısı ile konuşmamızı sağlayan bir programdır. Ve oldukça fazla kullanım alanları vardır.
İlk önce Sunucumuza Putty İle SSH Girişi yapıyoruz. Ve Ana Dizinimize (home) Geçiyoruz.
Kod:
Kod:
Kod:
cd /home
Buraya klasör açmıyoruz. Teamspeak'in tardan çıkan kendi klasörünü kullnacağım. Siz birden fazla TeamSpeak3 Server kuracaksınız klasör açabilirsiniz. Bunun içinde :
Kod:
Kod:
Kod:
mkdir klasoradi
Evet şimdik ana dizinimize (home) Dosyalarımızı çekiyoruz.
Kod:
Kod:
Kod:
wget http://ftp.4players.de/pub/hosted/ts3/releases/3.0.7.1/teamspeak3-server_linux-x86-3.0.7.1.tar.gz
Ben 32 bit işletim sistemi üzerine kurduğum için bu dosyayı çekiyorum. Eğer siz 64 bit sistem kullanıyorsanız, TeamSpeak Download
Bu Sayfayı ziyaret edebilir ve size uygun sürümü indirebilirsiniz. Dosyalarımızı çektikten sonra Tar komutu le tardan çıkartıyoruz :
Kod:
Kod:
Kod:
tar xvfz teamspeak3-server_linux-x86-3.0.7.1.tar.gz
Bundan önceki derslerimizde arşiv komutllarını açıklamıştım. Eve şimdik server dosyalarımız tardan çıktı. ve server dosyamızın içine giriyoruz. :
Kod:
Kod:
Kod:
cd teamspeak3-server_linux-x86-3.0.7.1
Ardından sıra sunucumuzu çalıştırmaya geldi. Ben tek bir tane server kurduğum için CONFIG dosyasını yapılandırmaya ihtiyaç duymuyorum ve serverimi direk olarak çalşıtıyorum :
Kod:
Kod:
Kod:
./ts3server_startscript.sh start
Serverimizi ilk çalıştırmamızda karşımıza QUERY Bilgileri , server admin ve şifreleri gelecektir. Bunları kaybetmiyoruz çünkü sadecene ilk çalıştırmamızda bunlar gelir bidaha gelmez. Ve kurulumumuz bitti.
Not :
Kod:
Kod:
Kod:
./ts3server_startscript.sh start
Bu komutu verdiğinizde herhangi bir hata ile karşılaşıp serveriniz açılmıyorsa şu adımları uygulayın :
server klasörü içindeyken :
Kod:
Kod:
Kod:
chmod -x ts3server_startscript.sh 777
Buradaki amaç start dosyamıza 777 Dosya izni vermiş olduk. bununla uğraşmak istemeyenler herhangi bir FTP Programından sunucuya bağlanıp dosya iznini 777 olarak ayarlayabilir.
Bugünkü dersim bu kadar arkadaşlar. Umarım faydalı olmuştur. Herkese iyi çalışmalar.
DieseL tarafından 05-20-2016, 01:49 AM tarihinde
henüz yorum yok
Konu başlıkları
* 1 Giriş
* 2 Depoların kontrol edilmesi
* 3 Apache 2 kurulumu
* 4 PHP 4 kurulumu
o 4.1 Hata çözümü
* 5 PHP 5 kurulumu
* 6 MySQL kurulumu (PHP 4 ile)
* 7 MySQL kurulumu (PHP 5 ile)
o 7.1 MySQL kurulum sonrası ayarları
* 8 Apache yapılandırılması
* 9 MySQL ile çalışmak için PHP yapılandırılmasını düzenlemek
* 10 Apache'nin başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
* 11 Apache'nin kullanılması
* 12 Durum
* 13 Apache güvenliği
* 14 Bir dizini .htaccess kullanarak parola-korumalı hale getirmek
o 14.1 Hata çözümü
o 14.2 Örnek
* 15 Apache Tomcat 5
o 15.1 Apache Tomcat kurulumundan önceki adım
o 15.2 Apache Tomcat kurulumu
o 15.3 Apache Tomcat'in başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
o 15.4 Tomcat5'i kullanmak
o 15.5 Tomcat5 yönetimi
o 15.6 Tomcat5 içinde yeni servlet veya jsp sayfaları kurmak
Giriş
Bu belgede Ubuntu altında Apache2,PHP 4 (ve 5), ve MySQL 4.1 ile aynı zamanda Java desteği ile gelen Apache Tomcat 5 içeren LAMP (Linux-Apache-MySQL-PHP) kurulumu ve yapılandırılması anlatılacaktır.
Depoların kontrol edilmesi
Apache'nin kurulabilmesi için Universe depolarının aktif olması lazım.
Apache 2 kurulumu
sudo aptitude install apache2
PHP 4 kurulumu
sudo aptitude install php4
Hata çözümü
Eğer apache kurduktan sonra yine de php dosyalarını yorumlayamıyorsa, libapache2-mod-php4 paketini kurun. Normalde php4'ü kurduğunuzda beraber gelmesi lazım, ancak bazı kullanıcılar kurulmadığını belirtiyorlar. Ayrıca bunu aktif hale getirmek için
sudo a2enmod php4
komutunu da kullanmanız gerekiyor.
[değiştir]
PHP 5 kurulumu
sudo aptitude install php5
Daha Sonra Linkleri görebilmek için Üye Olun veya Giriş Yapın. Şeklinde Yazdığınızda php dosyasının çalışabilmesi için yetki vermelisiniz bunun için
nano /etc/apache2/apache2.conf yazıp
User www-data Group www-data
Kısmını kendinize göre değiştirin
User salih Group salih
Gibi
MySQL kurulumu (PHP 4 ile)
sudo aptitude install mysql-server
sudo aptitude install libapache2-mod-auth-mysql
sudo aptitude install php4-mysql
Eğer güçlü ve güzel bir grafiksel arabirim isterseniz phpmyadmin programını kurabilirsiniz.
sudo aptitude install phpmyadmin
Eğer phpmyadmin'i çalıştrmaya kalktığınızda blowfish_secret hatası alıyorsanız :
/etc/phpmyadmin/blowfish_secret.inc.php dosyasının içinden kriptografi için bir parola bulun ve bu parolayı içeren satırı (php için olan kısmı değil) /etc/phpmyadmin/config.inc.php dosyasının içine kopyalayın. Aksi takdirde sürekli bu hatayı alırsınız.
Eğer parolayı kopyalamanıza rağmen hala hata alıyorsanız, sistemi yeniden başlatın.
Mysql basit bir grafiksel arabirime de sahip, her ne kadar çok işlevsel olmasa da deneyebilirsiniz:
sudo aptitude install mysql-admin
MySQL kurulumu (PHP 5 ile)
sudo aptitude install mysql-server
sudo aptitude install libapache2-mod-auth-mysql
sudo aptitude install php5-mysql
Eğer güçlü ve güzel bir grafiksel arabirim isterseniz phpmyadmin programını kurabilirsiniz.
sudo aptitude install phpmyadmin
Eğer phpmyadmin'i çalıştrmaya kalktığınızda blowfish_secret hatası alıyorsanız :
/etc/phpmyadmin/blowfish_secret.inc.php dosyasının içinden kriptografi için bir parola bulun ve bu parolayı içeren satırı (php için olan kısmı değil) /etc/phpmyadmin/config.inc.php dosyasının içine kopyalayın. Aksi takdirde sürekli bu hatayı alırsınız.
Not: Ben ne yazık ki sistemi yeniden başlatmadan bunu etkin hale getiremedim. Sistem tekrar başlatıldığında, hata ortadan kayboldu.
Mysql basit bir grafiksel arabirime de sahip, her ne kadar çok işlevsel olmasa da deneyebilirsiniz:
sudo aptitude install mysql-admin
MySQL kurulum sonrası ayarları
Standart yapılandırma için şu komutları verin:
cd /usr
sudo ./bin/mysql_install_db --user=mysql
Veri tabanına ilk defa erişmek için şu komutu verin:
sudo mysql -u root
Mysql konsolunda root kullanıcısı için şu komutu verin (mysql> kısımları yazılmadan):
mysql> SET PASSWORD FOR 'root'@'localhost' = PASSWORD('kendi_parolanız');
Yeni bir kullanıcı oluşturmak için şu komutu verin:
mysql> GRANT ALL PRIVILEGES ON *.* TO 'kullanıcı_adınız'@'localhost' IDENTIFIED BY 'kendi_parolanız' WITH GRANT OPTION;
mysql konsolundan çıkmak için:
mysql> \q
[değiştir]
Apache yapılandırılması
Şu an kullandığınız kullanıcının PHP sayfalarının yöneticisi olmasını isteyebilirsiniz. Bunun için Apache yapılandırma dosyasını düzenlemelisiniz.
gksudo "gedit /etc/apache2/apache2.conf"
Bu dosyada User ve Group bölümlerini bulup kullanıcı isminiz ve ait olduğu grubu yazın. Apache'yi yeniden başlatmanız gerekir (aşağıda anlatılacaktır).
Kullanıcı web siteleri (localhost/~kullanıcı_adı ile ulaşılan) ile ilgili ayarlar /etc/apache2/mods-enabled/userdir.conf dosyasındadır.
[değiştir]
MySQL ile çalışmak için PHP yapılandırılmasını düzenlemek
PHP ve MySQL'in iletişim sağlayabilmeleri için PHP yapılandırma dosyasını düzenlemeniz lazım:
gksudo "gedit /etc/php4/apache2/php.ini"
eğer PHP5 kullanıyorsanız:
gksudo "gedit /etc/php5/apache2/php.ini"
;extension=mysql.so satırının önündeki ; karakterini kaldırın ve Apache'yi yeniden başlatın.
Apache'nin başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
Apache'yi başlatmak için şu komutu kullanın:
sudo /usr/sbin/apache2ctl start
Durdurmak için:
sudo /usr/sbin/apache2ctl stop
Yeniden başlatmak için:
sudo /usr/sbin/apache2ctl restart
Apache'nin kullanılması
Apache'ye ulaşmak için internet gezgininizin adres çubuğuna 127.0.0.1 (ön tanımlı olarak port 80 kullanılır) yazmanız yeterli. Öntanımlı olarak Apache sunucu sayfaları /var/www dizininde bulunur.
Durum
PHP kurulum durumunuzu kontrol etmek için:
gksudo "gedit /var/www/testphp.php"
komutu ile yeni bir dosya oluşturun ve içine şunu yazın:
<?php phpinfo(); ?>
Daha sonra gezgininizde Linkleri görebilmek için Üye Olun veya Giriş Yapın. yazarak PHP bilgilerinizi görün. Bu sayfada kurmuş olduğunuz PHP sürümü ile bilgiler olması gerekir. Eğer hiç bir şey göremiyorsanız, buraya kadar yaptığınız adımları kontrol edin.
Apache güvenliği
Eğer Apacheyi sadece geliştirme amaçlı kullanıyorsanız, örneğin sadece evinizde, dışardan gelen bağlantılar için dinlenilmesini engelleyebilirsiniz.Bunun için
gksudo "gedit /etc/apache2/ports.conf"
komutu ile gerekli dosyayı açın ve içindeki satırı şu şekilde değiştirin:
Listen 127.0.0.1:80
Dosyayı kaydedin ve Apache'yi yeniden çalıştırın. Böylece Apache sadece kendi bilgisayarınızda çalışacaktır.
Bir dizini .htaccess kullanarak parola-korumalı hale getirmek
Parola ile korumak istediğinizi dizinin altında .htaccess isminde (başındaki noktaya dikkat) bir dosya oluşturun ve içine:
AuthUserFile /your/path/.htpasswd
AuthName "Authorization Required"
AuthType Basic
require valid-user
satırlarını ekleyin. Burada valid-user yerine doğrudan kullanıcıları da ekleyebilirsiniz.
Eğer bir dizinin içindeki tek bir dosyayı parola-korumalı hale getirmek istiyorsanız:
<Files "mypage.html">
Require valid-user
</Files>
satırlarını ekleyin.
Daha sonra /istenilen/dizin/.htpasswd dosyasını oluşturun. Bu dosya bizim izin verdiğimiz kullanıcıları ve parolalarını içerecek. Bu dosyayı oluşturmak için htpasswd komutunu kullanıyoruz:
htpasswd -c /istenilen/dizin/.htpasswd kullanıcı1
-c etiketi sadece bu dosya ilk defa oluşturulduğunda kullanılır. Bu dosyaya diğer başka kullanıcılar eklemek için birinci seferden sonra -c etiketini kullanmamalısınız,böylece dosyanın devamına bir kullanıcı eklenir. Aksi takdirde dosya sıfırlanacaktır.
Bu dosyanın çok güvenli bir yerde saklanması gerekir. Örneğin sadece web sunucunun okuyabileceği bir yerde.
Daha sonra /etc/apache2/apache2.conf dosyasına şu satırları eklemeliyiz:
<Directory /istenilen/dizin>
AllowOverride All
</Directory>
Sadece /istenilen/dizin/.htpasswd ayarlaması yapmalısınız. Daha sonra tekrar Apache'yi başlatın.
Hata çözümü
Eğer sayfalarınıza ulaşamaıyorsanız kullanıcı ismi ve parolanızı doğru girin. Hala çalışmıyorsa .htpasswd dosyanızın yolunu kontrol edin. Ayrıca AuthUserFile directive ile belirtilen yolun doğru tanımlandığına emin olun. Aynı zamanda .htpasswd ve .htaccess dosyalarının sunucu kullanıcısı tarafından okunabilir olması lazım.
chmod 0644
komutu ile bu hatayı giderebilirsiniz.
Örnek
Aşağıda kullanıcıların bir dizine erişimini kapatan, belirlenen bir dosyayı parola-korumalı hale getiren ve belirlenen bir dosyanın kullanıclar tarafından görülebilir kılan bir örnek var:
AuthUserFile /your/path/.htpasswd
AuthName "Authorization Required"
AuthType Basic
Order Allow,Deny
<Files myfile1.html>
Order Allow,Deny
require valid-user
</Files>
<Files myfile2.html>
Order Deny,Allow
</Files>
Apache Tomcat 5
Jakarta Tomcat bir Java servlet taşıyıcısıdır ve Apache Tomcat adı altında Apache ailesine dahil edilmiştir. Aşağıdaki adımları takip ederek kurabilirsiniz.
Apache Tomcat kurulumundan önceki adım
* Java edinin. (sdk değil jdk)
sudo apt-get install sun-java5-jdk
* Java çevresel ayarlarını yapılandırın
export JAVA_HOME="java home dizininiz"
export PATH=$PATH:$JAVA_HOME/bin
Şuan depolarda ki sun-jdk'nın mevcut sürümü için örnek komut:
export JAVA_HOME=/usr/lib/jvm/java-1.5.0-sun-1.5.0.06
export PATH=$PATH:$JAVA_HOME/bin
Apache Tomcat kurulumu
sudo aptitude install tomcat5 tomcat5-admin tomcat5-webapps
Apache Tomcat'in başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
sudo /etc/init.d/tomcat5 start
sudo /etc/init.d/tomcat5 stop
sudo /etc/init.d/tomcat5 restart
Tomcat5'i kullanmak
Eğer yukardaki adımları doğru yaptıysanız Tomcat'i aşağıdaki ip ile çalışırken görebilirsiniz.
127.0.0.1:8180
herhangi bir sorunda :
sudo gedit /etc/default/tomcat5
komutu ile açılan tomcat ayarlarında ki #JAVA_HOME satırı aşağıdaki şekli almış olmalıdır.
...
JAVA_HOME=/usr/lib/jvm/java-1.5.0-sun-1.5.0.06
...
Tomcat5 yönetimi
Eğer yukarıda gösterildiği şekilde Tomcat yönetim paketini de kurduysanız, yönetim penceresine geçebilmek için aşağıdaki dosyayı düzenlemeniz gerekir:
gksudo "gedit /usr/share/tomcat5/conf/tomcat-users.xml"
ve Tomcat'in ana sayfasında anlatıldığı şekilde admin ve manager yetkileriyle yeni bir kullanıcı oluşturmak için aşağıdaki satırları ekleyin:
<role rolename="manager"/>
<role rolename="admin"/>
<user username="kullanıcı_ismi " password="kendi_parolanız" roles="admin,manager"/>
Eğer sadece tek bir yetki ile kullanacaksanız birini silin. Örneğin sadece
<role rolename="admin"/>
<user username="kullanıcı_ismi " password="kendi_parolanız" roles="admin"/>
Tomcat5 içinde yeni servlet veya jsp sayfaları kurmak
Tomcat yönetecisini kullanarak servlet/jsp'lerinizi düzenli olarak kontrol edebilirsiniz.
* Sunucunuza giriş yapın (öntanımlı olarak 127.0.0.1:8180)
* Tomcat yönetim sayfasına kullanıcı isminizi ve parolanız ile girin (sol taraftaki bağlantı)
* Deploy bölümünü bulun ve WAR veya Directory URL kısmına şunu yazın:
file://kendi SERVLET veya JSP sayfa dizininiz
Genellikle servlet/jsp sayfaları /usr/share/tomcat5/webapps dizininde bulunur.
* 1 Giriş
* 2 Depoların kontrol edilmesi
* 3 Apache 2 kurulumu
* 4 PHP 4 kurulumu
o 4.1 Hata çözümü
* 5 PHP 5 kurulumu
* 6 MySQL kurulumu (PHP 4 ile)
* 7 MySQL kurulumu (PHP 5 ile)
o 7.1 MySQL kurulum sonrası ayarları
* 8 Apache yapılandırılması
* 9 MySQL ile çalışmak için PHP yapılandırılmasını düzenlemek
* 10 Apache'nin başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
* 11 Apache'nin kullanılması
* 12 Durum
* 13 Apache güvenliği
* 14 Bir dizini .htaccess kullanarak parola-korumalı hale getirmek
o 14.1 Hata çözümü
o 14.2 Örnek
* 15 Apache Tomcat 5
o 15.1 Apache Tomcat kurulumundan önceki adım
o 15.2 Apache Tomcat kurulumu
o 15.3 Apache Tomcat'in başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
o 15.4 Tomcat5'i kullanmak
o 15.5 Tomcat5 yönetimi
o 15.6 Tomcat5 içinde yeni servlet veya jsp sayfaları kurmak
Giriş
Bu belgede Ubuntu altında Apache2,PHP 4 (ve 5), ve MySQL 4.1 ile aynı zamanda Java desteği ile gelen Apache Tomcat 5 içeren LAMP (Linux-Apache-MySQL-PHP) kurulumu ve yapılandırılması anlatılacaktır.
Depoların kontrol edilmesi
Apache'nin kurulabilmesi için Universe depolarının aktif olması lazım.
Apache 2 kurulumu
sudo aptitude install apache2
PHP 4 kurulumu
sudo aptitude install php4
Hata çözümü
Eğer apache kurduktan sonra yine de php dosyalarını yorumlayamıyorsa, libapache2-mod-php4 paketini kurun. Normalde php4'ü kurduğunuzda beraber gelmesi lazım, ancak bazı kullanıcılar kurulmadığını belirtiyorlar. Ayrıca bunu aktif hale getirmek için
sudo a2enmod php4
komutunu da kullanmanız gerekiyor.
[değiştir]
PHP 5 kurulumu
sudo aptitude install php5
Daha Sonra Linkleri görebilmek için Üye Olun veya Giriş Yapın. Şeklinde Yazdığınızda php dosyasının çalışabilmesi için yetki vermelisiniz bunun için
nano /etc/apache2/apache2.conf yazıp
User www-data Group www-data
Kısmını kendinize göre değiştirin
User salih Group salih
Gibi
MySQL kurulumu (PHP 4 ile)
sudo aptitude install mysql-server
sudo aptitude install libapache2-mod-auth-mysql
sudo aptitude install php4-mysql
Eğer güçlü ve güzel bir grafiksel arabirim isterseniz phpmyadmin programını kurabilirsiniz.
sudo aptitude install phpmyadmin
Eğer phpmyadmin'i çalıştrmaya kalktığınızda blowfish_secret hatası alıyorsanız :
/etc/phpmyadmin/blowfish_secret.inc.php dosyasının içinden kriptografi için bir parola bulun ve bu parolayı içeren satırı (php için olan kısmı değil) /etc/phpmyadmin/config.inc.php dosyasının içine kopyalayın. Aksi takdirde sürekli bu hatayı alırsınız.
Eğer parolayı kopyalamanıza rağmen hala hata alıyorsanız, sistemi yeniden başlatın.
Mysql basit bir grafiksel arabirime de sahip, her ne kadar çok işlevsel olmasa da deneyebilirsiniz:
sudo aptitude install mysql-admin
MySQL kurulumu (PHP 5 ile)
sudo aptitude install mysql-server
sudo aptitude install libapache2-mod-auth-mysql
sudo aptitude install php5-mysql
Eğer güçlü ve güzel bir grafiksel arabirim isterseniz phpmyadmin programını kurabilirsiniz.
sudo aptitude install phpmyadmin
Eğer phpmyadmin'i çalıştrmaya kalktığınızda blowfish_secret hatası alıyorsanız :
/etc/phpmyadmin/blowfish_secret.inc.php dosyasının içinden kriptografi için bir parola bulun ve bu parolayı içeren satırı (php için olan kısmı değil) /etc/phpmyadmin/config.inc.php dosyasının içine kopyalayın. Aksi takdirde sürekli bu hatayı alırsınız.
Not: Ben ne yazık ki sistemi yeniden başlatmadan bunu etkin hale getiremedim. Sistem tekrar başlatıldığında, hata ortadan kayboldu.
Mysql basit bir grafiksel arabirime de sahip, her ne kadar çok işlevsel olmasa da deneyebilirsiniz:
sudo aptitude install mysql-admin
MySQL kurulum sonrası ayarları
Standart yapılandırma için şu komutları verin:
cd /usr
sudo ./bin/mysql_install_db --user=mysql
Veri tabanına ilk defa erişmek için şu komutu verin:
sudo mysql -u root
Mysql konsolunda root kullanıcısı için şu komutu verin (mysql> kısımları yazılmadan):
mysql> SET PASSWORD FOR 'root'@'localhost' = PASSWORD('kendi_parolanız');
Yeni bir kullanıcı oluşturmak için şu komutu verin:
mysql> GRANT ALL PRIVILEGES ON *.* TO 'kullanıcı_adınız'@'localhost' IDENTIFIED BY 'kendi_parolanız' WITH GRANT OPTION;
mysql konsolundan çıkmak için:
mysql> \q
[değiştir]
Apache yapılandırılması
Şu an kullandığınız kullanıcının PHP sayfalarının yöneticisi olmasını isteyebilirsiniz. Bunun için Apache yapılandırma dosyasını düzenlemelisiniz.
gksudo "gedit /etc/apache2/apache2.conf"
Bu dosyada User ve Group bölümlerini bulup kullanıcı isminiz ve ait olduğu grubu yazın. Apache'yi yeniden başlatmanız gerekir (aşağıda anlatılacaktır).
Kullanıcı web siteleri (localhost/~kullanıcı_adı ile ulaşılan) ile ilgili ayarlar /etc/apache2/mods-enabled/userdir.conf dosyasındadır.
[değiştir]
MySQL ile çalışmak için PHP yapılandırılmasını düzenlemek
PHP ve MySQL'in iletişim sağlayabilmeleri için PHP yapılandırma dosyasını düzenlemeniz lazım:
gksudo "gedit /etc/php4/apache2/php.ini"
eğer PHP5 kullanıyorsanız:
gksudo "gedit /etc/php5/apache2/php.ini"
;extension=mysql.so satırının önündeki ; karakterini kaldırın ve Apache'yi yeniden başlatın.
Apache'nin başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
Apache'yi başlatmak için şu komutu kullanın:
sudo /usr/sbin/apache2ctl start
Durdurmak için:
sudo /usr/sbin/apache2ctl stop
Yeniden başlatmak için:
sudo /usr/sbin/apache2ctl restart
Apache'nin kullanılması
Apache'ye ulaşmak için internet gezgininizin adres çubuğuna 127.0.0.1 (ön tanımlı olarak port 80 kullanılır) yazmanız yeterli. Öntanımlı olarak Apache sunucu sayfaları /var/www dizininde bulunur.
Durum
PHP kurulum durumunuzu kontrol etmek için:
gksudo "gedit /var/www/testphp.php"
komutu ile yeni bir dosya oluşturun ve içine şunu yazın:
<?php phpinfo(); ?>
Daha sonra gezgininizde Linkleri görebilmek için Üye Olun veya Giriş Yapın. yazarak PHP bilgilerinizi görün. Bu sayfada kurmuş olduğunuz PHP sürümü ile bilgiler olması gerekir. Eğer hiç bir şey göremiyorsanız, buraya kadar yaptığınız adımları kontrol edin.
Apache güvenliği
Eğer Apacheyi sadece geliştirme amaçlı kullanıyorsanız, örneğin sadece evinizde, dışardan gelen bağlantılar için dinlenilmesini engelleyebilirsiniz.Bunun için
gksudo "gedit /etc/apache2/ports.conf"
komutu ile gerekli dosyayı açın ve içindeki satırı şu şekilde değiştirin:
Listen 127.0.0.1:80
Dosyayı kaydedin ve Apache'yi yeniden çalıştırın. Böylece Apache sadece kendi bilgisayarınızda çalışacaktır.
Bir dizini .htaccess kullanarak parola-korumalı hale getirmek
Parola ile korumak istediğinizi dizinin altında .htaccess isminde (başındaki noktaya dikkat) bir dosya oluşturun ve içine:
AuthUserFile /your/path/.htpasswd
AuthName "Authorization Required"
AuthType Basic
require valid-user
satırlarını ekleyin. Burada valid-user yerine doğrudan kullanıcıları da ekleyebilirsiniz.
Eğer bir dizinin içindeki tek bir dosyayı parola-korumalı hale getirmek istiyorsanız:
<Files "mypage.html">
Require valid-user
</Files>
satırlarını ekleyin.
Daha sonra /istenilen/dizin/.htpasswd dosyasını oluşturun. Bu dosya bizim izin verdiğimiz kullanıcıları ve parolalarını içerecek. Bu dosyayı oluşturmak için htpasswd komutunu kullanıyoruz:
htpasswd -c /istenilen/dizin/.htpasswd kullanıcı1
-c etiketi sadece bu dosya ilk defa oluşturulduğunda kullanılır. Bu dosyaya diğer başka kullanıcılar eklemek için birinci seferden sonra -c etiketini kullanmamalısınız,böylece dosyanın devamına bir kullanıcı eklenir. Aksi takdirde dosya sıfırlanacaktır.
Bu dosyanın çok güvenli bir yerde saklanması gerekir. Örneğin sadece web sunucunun okuyabileceği bir yerde.
Daha sonra /etc/apache2/apache2.conf dosyasına şu satırları eklemeliyiz:
<Directory /istenilen/dizin>
AllowOverride All
</Directory>
Sadece /istenilen/dizin/.htpasswd ayarlaması yapmalısınız. Daha sonra tekrar Apache'yi başlatın.
Hata çözümü
Eğer sayfalarınıza ulaşamaıyorsanız kullanıcı ismi ve parolanızı doğru girin. Hala çalışmıyorsa .htpasswd dosyanızın yolunu kontrol edin. Ayrıca AuthUserFile directive ile belirtilen yolun doğru tanımlandığına emin olun. Aynı zamanda .htpasswd ve .htaccess dosyalarının sunucu kullanıcısı tarafından okunabilir olması lazım.
chmod 0644
komutu ile bu hatayı giderebilirsiniz.
Örnek
Aşağıda kullanıcıların bir dizine erişimini kapatan, belirlenen bir dosyayı parola-korumalı hale getiren ve belirlenen bir dosyanın kullanıclar tarafından görülebilir kılan bir örnek var:
AuthUserFile /your/path/.htpasswd
AuthName "Authorization Required"
AuthType Basic
Order Allow,Deny
<Files myfile1.html>
Order Allow,Deny
require valid-user
</Files>
<Files myfile2.html>
Order Deny,Allow
</Files>
Apache Tomcat 5
Jakarta Tomcat bir Java servlet taşıyıcısıdır ve Apache Tomcat adı altında Apache ailesine dahil edilmiştir. Aşağıdaki adımları takip ederek kurabilirsiniz.
Apache Tomcat kurulumundan önceki adım
* Java edinin. (sdk değil jdk)
sudo apt-get install sun-java5-jdk
* Java çevresel ayarlarını yapılandırın
export JAVA_HOME="java home dizininiz"
export PATH=$PATH:$JAVA_HOME/bin
Şuan depolarda ki sun-jdk'nın mevcut sürümü için örnek komut:
export JAVA_HOME=/usr/lib/jvm/java-1.5.0-sun-1.5.0.06
export PATH=$PATH:$JAVA_HOME/bin
Apache Tomcat kurulumu
sudo aptitude install tomcat5 tomcat5-admin tomcat5-webapps
Apache Tomcat'in başlatılması, durdurulması ve yeniden başlatılması
sudo /etc/init.d/tomcat5 start
sudo /etc/init.d/tomcat5 stop
sudo /etc/init.d/tomcat5 restart
Tomcat5'i kullanmak
Eğer yukardaki adımları doğru yaptıysanız Tomcat'i aşağıdaki ip ile çalışırken görebilirsiniz.
127.0.0.1:8180
herhangi bir sorunda :
sudo gedit /etc/default/tomcat5
komutu ile açılan tomcat ayarlarında ki #JAVA_HOME satırı aşağıdaki şekli almış olmalıdır.
...
JAVA_HOME=/usr/lib/jvm/java-1.5.0-sun-1.5.0.06
...
Tomcat5 yönetimi
Eğer yukarıda gösterildiği şekilde Tomcat yönetim paketini de kurduysanız, yönetim penceresine geçebilmek için aşağıdaki dosyayı düzenlemeniz gerekir:
gksudo "gedit /usr/share/tomcat5/conf/tomcat-users.xml"
ve Tomcat'in ana sayfasında anlatıldığı şekilde admin ve manager yetkileriyle yeni bir kullanıcı oluşturmak için aşağıdaki satırları ekleyin:
<role rolename="manager"/>
<role rolename="admin"/>
<user username="kullanıcı_ismi " password="kendi_parolanız" roles="admin,manager"/>
Eğer sadece tek bir yetki ile kullanacaksanız birini silin. Örneğin sadece
<role rolename="admin"/>
<user username="kullanıcı_ismi " password="kendi_parolanız" roles="admin"/>
Tomcat5 içinde yeni servlet veya jsp sayfaları kurmak
Tomcat yönetecisini kullanarak servlet/jsp'lerinizi düzenli olarak kontrol edebilirsiniz.
* Sunucunuza giriş yapın (öntanımlı olarak 127.0.0.1:8180)
* Tomcat yönetim sayfasına kullanıcı isminizi ve parolanız ile girin (sol taraftaki bağlantı)
* Deploy bölümünü bulun ve WAR veya Directory URL kısmına şunu yazın:
file://kendi SERVLET veya JSP sayfa dizininiz
Genellikle servlet/jsp sayfaları /usr/share/tomcat5/webapps dizininde bulunur.
Forum: Linux
DieseL tarafından 05-20-2016, 01:48 AM tarihinde
henüz yorum yok
Ubuntu, Debian kökenli, kurulum ve kullanım kolaylığı ve düzenli sürüm yükseltmeleriyle öne çıkan bir Linux dağıtımıdır. Canonical Ltd.‘nin (Mark Shuttleworth’e ait) sponsorluğunda geliştirilmektedir. Ubuntu’nun hedefi son kullanıcıların ulaşabileceği kolay, hızlı, ücretsiz, güçlü bir işletim sistemi oluşturmaktır. Ubuntu, Zulu dilinde; “Ben, sen sen olduğun için, benim” demektir, aynı zamanda “başkalarına karşı merhametli, şefkatli, iyiliksever” olmak gibi insani değerlerin temel alındığı bir dünya görüşüdür. İnsanlık için Linux (Linux For Human Beings) sloganını kullanan Ubuntu, Debian‘dan farklı olarak her 6 ayda bir yeni sürüm; her sürüm için de 18 ay destek sunmaktadır. Ayrıca 3 yıl Masaüstü ve 5 yıl Sunucu sistem desteği sunan ve belli sürelerde bir çıkarılan Uzun Süreli Destek (Long Term Support, LTS) sürümleri de mevcuttur. 8.04 (Hardy Heron) sürümü, Ubuntu’nun 6.06’dan sonra ikinci LTS sürümüdür.
Ubuntu projesinin amacı, her düzey kullanıcının rahat bir biçimde kullanabileceği, tamamen açık kaynaklı ve kararlı bir işletim sistemi oluşturmaktır. Bu bağlamda GNU/Linux hakkında hiç tecrübesi olmayan kişilerin başlaması için ideal bir seçimdir. Özellikleri itibarıyla acemi, tecrübeli ve uzman kitleye de hitap etmektedir.
Tarihçe ve Geliştirme Aşaması
Debian temel alınarak yola çıkılan ilk Ubuntu sürümü 20 Kasım 2004 tarihinde yayımlandı. O zamandan beri her altı ayda bir yeni sürüm yayımlanmaktadır; bu da onu en güncel GNOME (nom diye okunur) arayüzü kullanan dağıtım yapmaktadır. MEPIS, Xandros, Linspire, Progeny ve Libranet gibi diğer Debian tabanlı işletim sistemlerinin aksine Ubuntu, Debian’ın felsefesine sadık kalmış ve özgür bir yazılım olarak yoluna devam etmiştir.
Ubuntu logosu ilk sürümden beri aynıdır. Elde çizilmiş ve şimdi ubuntu-title adlı bir yazıtipi olan bu logo Andy Fitzsimon tarafından yapılmıştır. Logosundaki işlenen temada insanlar arasındaki eşitliğe ve kardeşliğe dikkat çekmektedir.
Ubuntu paketlerinin çoğunluğu Debian projesinin kararsız bölümünden derlenir. Ubuntu ve tüm resmi türevleri .deb paketleri ve APTtabanlı paket yöneticilerini kullanır.
Ubuntu projesi, paketlerle ilgili bazı konularda Debian ile ortak çalışmaktadır. Ubuntu’ya yüklenen paketler Debian’ın kararlılık seviyesi için bir deneme ortamı yaratmaktadır. Öte yandan Ubuntu ve Debian çok sayıda kişi tarafından yeterince beraber çalışmamakla suçlanmaktadır; zira Ubuntu .deb’leri ve Debian .deb’leri birbiriyle uyumlu değildir. Her ne kadar çok sayıda Debian geliştiricisi aynı zamanda Ubuntu’nun gelişimine yardım ediyor olsa da Debian‘ın kurucusu Ian Murdock Ubuntu’nun ayrı bir proje olduğunu ve Debian ile yeterince ortak noktaya sahip olmadığını belirtmiştir.
Özellikleri
Kurulum
Kurulumu oldukça kolay olan Ubuntu; kurulum kolaylığında Windows Vista, SuSE, Mandriva ve Fedora Core gibi kolay kurulum ile ün yapmış işletim sistemlerini arkasında bırakmıştır. Kurulum için CD versiyonunda önce işletim sisteminin canlı cd olarak açılması gerekir,DVD versiyonunda text mod ile kuruluma başlanabilir. Bundan sonra kurulum sadece “install” simgesine tıklayıp birkaç ileri düğmesine basmaktan ibarettir. Kurulum sırasında işletim sistemi üzerinde istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, ancak değişiklikler yeni kurduğunuz sisteme aktarılmamaktadır.
Kullanım
Kullanışlılık üzerine odaklanılmış bir dağıtım olan Ubuntu’da çok sayıda değişik kullanım özelliği bulunmaktadır.
Diğer Linux dağıtımlarının aksine, Ubuntu’da su(super user) komutu yerine sudo kullanılır. Ancak bir terminal komutu ile bu durum diğer dağıtımlardaki gibi ayarlanabilir.
Çok sayıda açık kaynaklı yazılım ile birlikte gelmektedir; OpenOffice.Org, Mozilla Firefox, Pidgin ve Gimp gibi.
Yüklü olan diğer işletim sistemlerinden bazı kullanıcı özellikleri içe aktarılabilmektedir; sık kullanılanlar ve duvar kağıdı gibi.
Paketler
Debian’ın APT (Advanced Package Tool) paket sistemini kullanan Ubuntu, kaynak listenizi (sources list) de genişletmeniz halinde 25.000 den fazla paketi internetten indirip kurmaya hazırdır. APT programının görsel arayüzü olan Synaptic paket yöneticisi ile Ubuntudepolarından istediğiniz paketi arayıp kurabilirsiniz. İstediğiniz bir paketi seçtiğiniz zaman onun çalışması için gerekli tüm diğer paketleri/bağımlılıkları kendiliğinden seçilip yüklenecektir.
Sürümler
Ubuntu, altı ayda bir sürüm çıkartmaktadır. Sürüm numarası çıktığı yıl ve ayı işaret eder. Örnek olarak Ubuntu 4.10, 2004 yılının 10’uncu ayında sunulmuştu.
Sürüm Numarası
Sürüm Adı
Çıkış Tarihi
4.10
Warty Warthog: Siğilli Domuz
20 Ekim 2004
5.04
Hoary Hedgehog: Saygıdeğer Kirpi
8 Nisan 2005
5.10
Breezy Badger: Umursamaz Porsuk
13 Ekim 2005
6.06
Dapper Drake: Zarif Suna
1 Haziran 2006
6.10
Edgy Eft: Huysuz Semender
26 Eylül 2006
7.04
Feisty Fawn: Atılgan Karaca
19 Nisan 2007
7.10
Gutsy Gibbon: Yürekli Jibon
18 Ekim 2007
8.04
Hardy Heron: Cüretkar Balıkçıl
24 Nisan 2008
8.10
Intrepid Ibex: Yılmaz Dağ Keçisi
30 Ekim 2008
9.04
Jaunty Jackalope: Neşeli Antilop Tavşanı
23 Nisan 2009
9.10
Karmic Koala: Karma Keseli Ayı
29 Ekim 2009
10.04
Lucid Lynx: Berrak Vaşak
29 Nisan 2010
10.10
Maverick Meerkat: Asi Mirket
10 Ekim 2010
11.04
Natty Narwhal: Zarif Denizgergedanı
28 Nisan 2011
11.10
Oneiric Ocelot: Cüce Leopar
13 Ekim 2011
12.04
Precise Pangolin: Hassas Pangolin
26 Nisan 2012
12.10
Quantal Quetzal: Tutarlı Quetzal
18 Ekim 2012
13.04
Raring Ringtail: Can Atan Halkalı Kuyruk
24 Nisan 2013
13.10
Saucy Salamander: Şımarık Salamander
17 Eylül 2013
14.04
Trusty Tahr: Güvenilir Keçi
17 Nisan 2014
14.10
Utopic Unicorn: Ütopik Tekboynuz
*16 Ekim 2014
Ubuntu projesinin amacı, her düzey kullanıcının rahat bir biçimde kullanabileceği, tamamen açık kaynaklı ve kararlı bir işletim sistemi oluşturmaktır. Bu bağlamda GNU/Linux hakkında hiç tecrübesi olmayan kişilerin başlaması için ideal bir seçimdir. Özellikleri itibarıyla acemi, tecrübeli ve uzman kitleye de hitap etmektedir.
Tarihçe ve Geliştirme Aşaması
Debian temel alınarak yola çıkılan ilk Ubuntu sürümü 20 Kasım 2004 tarihinde yayımlandı. O zamandan beri her altı ayda bir yeni sürüm yayımlanmaktadır; bu da onu en güncel GNOME (nom diye okunur) arayüzü kullanan dağıtım yapmaktadır. MEPIS, Xandros, Linspire, Progeny ve Libranet gibi diğer Debian tabanlı işletim sistemlerinin aksine Ubuntu, Debian’ın felsefesine sadık kalmış ve özgür bir yazılım olarak yoluna devam etmiştir.
Ubuntu logosu ilk sürümden beri aynıdır. Elde çizilmiş ve şimdi ubuntu-title adlı bir yazıtipi olan bu logo Andy Fitzsimon tarafından yapılmıştır. Logosundaki işlenen temada insanlar arasındaki eşitliğe ve kardeşliğe dikkat çekmektedir.
Ubuntu paketlerinin çoğunluğu Debian projesinin kararsız bölümünden derlenir. Ubuntu ve tüm resmi türevleri .deb paketleri ve APTtabanlı paket yöneticilerini kullanır.
Ubuntu projesi, paketlerle ilgili bazı konularda Debian ile ortak çalışmaktadır. Ubuntu’ya yüklenen paketler Debian’ın kararlılık seviyesi için bir deneme ortamı yaratmaktadır. Öte yandan Ubuntu ve Debian çok sayıda kişi tarafından yeterince beraber çalışmamakla suçlanmaktadır; zira Ubuntu .deb’leri ve Debian .deb’leri birbiriyle uyumlu değildir. Her ne kadar çok sayıda Debian geliştiricisi aynı zamanda Ubuntu’nun gelişimine yardım ediyor olsa da Debian‘ın kurucusu Ian Murdock Ubuntu’nun ayrı bir proje olduğunu ve Debian ile yeterince ortak noktaya sahip olmadığını belirtmiştir.
Özellikleri
Kurulum
Kurulumu oldukça kolay olan Ubuntu; kurulum kolaylığında Windows Vista, SuSE, Mandriva ve Fedora Core gibi kolay kurulum ile ün yapmış işletim sistemlerini arkasında bırakmıştır. Kurulum için CD versiyonunda önce işletim sisteminin canlı cd olarak açılması gerekir,DVD versiyonunda text mod ile kuruluma başlanabilir. Bundan sonra kurulum sadece “install” simgesine tıklayıp birkaç ileri düğmesine basmaktan ibarettir. Kurulum sırasında işletim sistemi üzerinde istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, ancak değişiklikler yeni kurduğunuz sisteme aktarılmamaktadır.
Kullanım
Kullanışlılık üzerine odaklanılmış bir dağıtım olan Ubuntu’da çok sayıda değişik kullanım özelliği bulunmaktadır.
Diğer Linux dağıtımlarının aksine, Ubuntu’da su(super user) komutu yerine sudo kullanılır. Ancak bir terminal komutu ile bu durum diğer dağıtımlardaki gibi ayarlanabilir.
Çok sayıda açık kaynaklı yazılım ile birlikte gelmektedir; OpenOffice.Org, Mozilla Firefox, Pidgin ve Gimp gibi.
Yüklü olan diğer işletim sistemlerinden bazı kullanıcı özellikleri içe aktarılabilmektedir; sık kullanılanlar ve duvar kağıdı gibi.
Paketler
Debian’ın APT (Advanced Package Tool) paket sistemini kullanan Ubuntu, kaynak listenizi (sources list) de genişletmeniz halinde 25.000 den fazla paketi internetten indirip kurmaya hazırdır. APT programının görsel arayüzü olan Synaptic paket yöneticisi ile Ubuntudepolarından istediğiniz paketi arayıp kurabilirsiniz. İstediğiniz bir paketi seçtiğiniz zaman onun çalışması için gerekli tüm diğer paketleri/bağımlılıkları kendiliğinden seçilip yüklenecektir.
Sürümler
Ubuntu, altı ayda bir sürüm çıkartmaktadır. Sürüm numarası çıktığı yıl ve ayı işaret eder. Örnek olarak Ubuntu 4.10, 2004 yılının 10’uncu ayında sunulmuştu.
Sürüm Numarası
Sürüm Adı
Çıkış Tarihi
4.10
Warty Warthog: Siğilli Domuz
20 Ekim 2004
5.04
Hoary Hedgehog: Saygıdeğer Kirpi
8 Nisan 2005
5.10
Breezy Badger: Umursamaz Porsuk
13 Ekim 2005
6.06
Dapper Drake: Zarif Suna
1 Haziran 2006
6.10
Edgy Eft: Huysuz Semender
26 Eylül 2006
7.04
Feisty Fawn: Atılgan Karaca
19 Nisan 2007
7.10
Gutsy Gibbon: Yürekli Jibon
18 Ekim 2007
8.04
Hardy Heron: Cüretkar Balıkçıl
24 Nisan 2008
8.10
Intrepid Ibex: Yılmaz Dağ Keçisi
30 Ekim 2008
9.04
Jaunty Jackalope: Neşeli Antilop Tavşanı
23 Nisan 2009
9.10
Karmic Koala: Karma Keseli Ayı
29 Ekim 2009
10.04
Lucid Lynx: Berrak Vaşak
29 Nisan 2010
10.10
Maverick Meerkat: Asi Mirket
10 Ekim 2010
11.04
Natty Narwhal: Zarif Denizgergedanı
28 Nisan 2011
11.10
Oneiric Ocelot: Cüce Leopar
13 Ekim 2011
12.04
Precise Pangolin: Hassas Pangolin
26 Nisan 2012
12.10
Quantal Quetzal: Tutarlı Quetzal
18 Ekim 2012
13.04
Raring Ringtail: Can Atan Halkalı Kuyruk
24 Nisan 2013
13.10
Saucy Salamander: Şımarık Salamander
17 Eylül 2013
14.04
Trusty Tahr: Güvenilir Keçi
17 Nisan 2014
14.10
Utopic Unicorn: Ütopik Tekboynuz
*16 Ekim 2014
DieseL tarafından 05-20-2016, 01:42 AM tarihinde
henüz yorum yok
Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke'de doğdu. 40 yaşında Peygamber oldu. 23 yıllık Peygamberlik hayâtının 13 yılı Mekke'de, 10 yılı da Medine'de geçti. Medine'de 63 yaşında vefât etti. Bu sebeple:
Hz. Muhammed (s.a.s.) 'in hayâtı (571-632):
a) Peygamberliğinden Önceki Hayâtı (571-610),
b) Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kısma ayrılır.
Peygamberlik devri de:
a) Mekke devri (510-622)
b) Medine devri (622-632)
olarak iki döneme ayrılır.
Bu sebeple Siyer ve İslâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (s.a.s.)'in hayâtı, "Peygamberlikten (Bi'setten) öncesi" ve "Peygamberlik devri" diye iki devreye ayrılarak incelenmiştir. Peygamberlikten önceki hayatını da:
1- Çocukluk devresi (8 yaşına kadar olan süre),
2- Gençlik çağı (8-25 yaşına kadar olan devre),
3- Evlilik dönemi (25-40 yaşı arasındaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayırmışlardır.
Peygamber olduktan sonra, "Mekke Devri"nde geçen olayları incelerken, târihbaşı olarak, Peygamberliğin (Nübüvvetin) l. 2. veya 5 inci yılı gibi, Nübüvvetin başlangıcını; "Medine devri" olaylarında ise,-Hicretin, 1., 2. veya 3 üncü yılı şeklinde Rasûl–i Ekrem (s.a.s.)'in Hicret olayını esâs almışlardır.
Bu kitapta da aynı usûle uyulacaktır.
İSLÂMİYETTEN ÖNCE ARABİSTAN
1— ARABLARIN DURUMU
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu. O'nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan'ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır.
İslâmiyet'ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı. Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı. Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif'ti. Mekke'de Kureyş Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazreç adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diğer kabîleler genellikle göçebe idiler.
Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dört ayında (Muharrem, Recep, Zilka'de ve Zilhicce aylarında) harbetmezlerdi. Bu aylara "eşhür-i hurum"(1) (savaşılması, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar) denir. Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke'nin hâkimi, Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabîlesi, diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı.(2)
Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, iffetsiz kadınlar, şâirler, hatipler, kâhinler ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif'le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, Kâbe'nin duvarlarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe duvarında asılmış olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü's-seb'a" (Yedi Askı) denilmiştir.
Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putperestti. Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke'de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kâbîlenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticâret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu.
Arabistan'da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz. İbrahim'in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı.
İslâmiyetten önce Arap Yarımadasının kuzeyinde (Sûriye'de) "Nebtî", güneyinde (Yemen'de) "Himyerî", Irak'ta ise "Süryânî" yazıları kullanılıyordu. Hicaz Arapları Sûriye ve Irak'a ticâret için yaptıkları seyâhatlarda Arapça'yı Nebtî ve Süryânî yazıları ile yazmayı öğrendiler. Daha sonraki asırlarda, Nebtî yazısından "Nesih"; Süryânî yazısından da "Kûfî" denilen yazı sitilleri doğmuştur. Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himâye, cesâret.. gibi bazı iyi hasletleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı. Hele köle ve kadınlara insan değeri vermezlerdi. Kadınlar, ölen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi, kendileri mirâs malları arasında, mirâscılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Fuhuş âdeta meslek hâline gelmişti. Bu yüzden bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi.(3)
İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanlığı içindeydi. Maddî ve rûhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir mürşit, bir kurtarıcı beklemekteydi.
Kur'ân-ı Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlık dönemi, "İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden, fesat (her tarafı kapladı) karada ve denizde yayıldı."(4) ifâdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
(1) "Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah' a göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardır. (et-Tevbe Sûresi,36)
(2) "Kureyş kabîlesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır. Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren şu Beyt'in (Kâbe'nin ) Rabbine kulluk etsinler." (Kureyş Sûresi, 1-4)
(3) Bkz. Sünenü'd-Dârimî, 1/3, Beyrut, ts.
"Aralarında birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman, içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hüküm veriyorlar." (en-Nahl Sûresi, 58-59. Ayrıca bkz. ez-Zuhruf Sûresi, 17; et-Tekvîr Sûresi,8-9)
(4) Bkz. er-Rum Sûresi, 41
--------------------------------------------------------------------------------
2—MEKKE VE KÂBE
Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapılan ilk binâ, bütün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz Kâbe'dir.(5) Allah'ın emriyle Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmâil tarafından(6) Milattan 2000 yıl kadar önce Mekke'de yapılmıştır.(7) Tavâfa başlama yerinin işâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-doğu köşesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah taşı Hz. İbrâhim, Ebu Kubeys dağından getirerek hâlen bulunduğu köşeye koymuştur. İnşaatın tamamlanmasından sonra Hz. İbrâhim ilk tavâfı oğlu Hz. İsmâil'le beraber yapmış, bütün insanları hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmiştir.(8)
Mekke şehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafından, Kâbe'nin inşâsından çok sonra kurulmuştur. Allah'a ibadet için yapılmış olan Kâbe, zamanla "Tevhid İnancı"nın unutulmasıyla, putlarla doldurulmuş; Mekke puperestliğin merkezi hâline gelmiştir.
a) Mekke ve Kâbe ile İlgili Özel Vazifeler
Mekke şehrini kuran Kusayy, şehrin idâresi, Kâbe'nin bakımı ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle ilgili bazı görevler ihdâs etti. Bu hizmetler Hz. İsmâil'in neslinden olan kimseler tarafından yerine getiriliyordu. Bu hizmet ve görevlerden bir kısmı şunlardır:
1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarlığı ve anahtarlarını taşıma görevidir.
2- * Kufur Etmek Yasaktır ! *âye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir.
3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için Mekke'ye gelenleri ağırlama, barındırma ve muhtaçlara yardımcı olma hizmetidir.
4- Nedve: Kusayy tarafından yapılan "Dâru'n-Nedve" adlı istişâre meclisi binâsında yapılan toplantılara başkanlık etme görevidir. Savaş, sulh ve memleketin diğer bütün önemli işlerinin kararı, burada yapılan toplantılarda verilirdi. Kırk yaşından küçük olanlar, bu meclise alınmazlardı.
5- Livâ: Savaş zamanında ve askerin toplanmasında sancağı taşıma görevidir.
6- Kıyâde: Savaşta askere komuta etme görevidir.
7- Sefâre: Aynı toplum içindeki fertler veya kabîleler arasında meydana gelen çekişmelerde hakem olarak arabulma hizmetidir.
8- Hazine-i emvâl: Savaş için hazırlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir.
9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma işidir.
Kâbe'nin üzerine konulmuş olan Hubel adlı putun yanında üç fal oku vardı. Birinde: "emeranî rabbî" (Rabbım bana emretti); diğerinde "nehânî rabbî" (Rabbım bana yasak kıldı), yazılıydı. Üçünçüsü ise boştu.
Yapacağı iş konusunda karar veremeyen kişi, ezlâm işiyle görevli kimse aracılığı ile bu oklardan birini çekerdi. Birinci ok çıkarsa, tasarladığı işi yapar, ikincisi çıkarsa o işten vazgeçerdi. Üçüncüsü çıkarsa, o işi bir yıl erteler, ertesi sene falı yenilerdi.
10- Nezâre: Bir yerden başka bir yere nakledilecek eşyayı kontrol ve muâyene ettikten sonra "taşıma ruhsatı" verme görevidir.
Araplar arasında her biri büyük bir şeref sayılan bu hizmet ve görevlerin hepsi Kusayy'ın elinde toplanmışken daha sonra Kureyş arasında dağılmıştır.
b) Zemzem Suyu
Hz. İbrâhim, Milâttan yaklaşık 2000 yıl kadar önce, Irak'ta Sümer şehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi. Peygamber olduktan sonra, halkı tek Allah'a imâna dâvet ettiği için, Bâbil Hükümdârı Nemrut tarafından ateşe atıldı. Fakat Allah'ın emri ile ateş onu yakmadı.(9) Kendisine imân eden İbrâni'lerle Filistin'e göçtü. Birara Mısır'a gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadığı için, tekrar Filistin'e döndü.
Hz. İbrâhim, karısı Hâcer ile henüz annesini emmekte olan oğlu Hz. İsmâil'i Allah'ın emri ile Filistin'den alıp, Mekke'ye, Kâbe'nin bulunduğu yere götürdü. Onlara bir dağarcık hurma ve bir kırba su bırakarak yanlarından ayrılıp Filistin'e döndü. O esnâda, henüz Kâbe yapılmamış, Mekke şehri kurulmamıştı. Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat işâreti vardı.
Hz. İbrâhim, eşi ve çocuğundan ayrılıp onları göremeyecek kadar uzaklaştıktan sonra, Kâbe'nin bulunduğu yere yönelerek:
"Rabbımız, zürriyetimden bir kısmını senin kutsal evinin yanında, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde yerleştirdim. Rabbımız, (beyt'inde) namaz kılmaları için, insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları meyvelerle rızıklandır..."(10) diye duâ etti ve uzaklaşıp gitti.
Yanlarındaki hurma ve su bittikten sonra, Hâcer çocuğunu olduğu yerde bırakıp, bir can yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasında gidip geldiği esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya çıkarmıştı. Hâcer bu sudan kana kana içti, çocuğunu emzirdi ve Allah'a hamdetti.
c) Mekke Şehrinin Kurulması
Hz. İsmâil, daha sonra bu bölgeye yerleşen "Cürhümîler" den bir kızla evlendi. Kendisi İbrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe (halis) Arablarındandı. Bu sebeple İsmâiloğullarına "müsta'rabe (arablaşmış) arabları" denilir.
Yemen'de "Seylü'l-arim"(11) denilen sel felâketinden sonra bu bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, İsmâiloğullarının da yardımı ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çıkardılar. Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmiş olan altın geyik heykelleri ile diğer kıymetli eşyayı Zemzem kuyusuna atıp, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtılar. Bu yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapalı kaldı.
Mekke bölgesinin hâkimiyeti ve Kâbe muhafızlığı üç asır kadar Huzâalılarda kaldıktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oğlu Kusayy, milâdî 5 inci asırda Kâbe muhafızlığını ele geçirdi. Kureyş'in başına geçerek, Huzâalıları bu bölgeden çıkardı. Kâbe'nin etrâfında bugünkü Mekke şehrini kurdu. Ölümünden sonra kabîle başkanlığı ve Kâbe muhâfızlığı oğlu Abdimenâfa, ondan da oğlu Hâşim'e kaldı. Haşim ticâret için gittiği Şam seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri ağırlama ve barındırma) ve sikaye (ziyâretçilere su temin etme) vazifelerini küçük kardeşi Muttalib üzerine aldı.
d) Şeybe'nin adı Abdülmuttalib kaldı
Hâşim, Medine'de Hazrec kabîlesinin Neccâr oğulları kolundan Amr kızı Selmâ ile evlenmiş, "Şeybe" adında bir oğlu olmuştu. Selmâ Medine'den ayrılmadığından, Şeybe de Medine'de dayılarının yanında büyümüştü. Hâşim'in vefâtından sonra, amcası Muttalib O'nu Mekke'ye getirdi. Mekkeliler Muttalibin yanında tanımadıkları bir çocuk görünce, Şeybeyi Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib" dediler. Bu yüzden Şeybe, Abdülmuttalib adıyla anıldı.
e) İki Kurbanlığın Oğlu
Abdülmuttalib, 10 oğlu olduğu takdirde, bunlardan birini Allah için kurban etmeyi adamıştı.(12) Bu eski âdet, bize Hz. İbrâhim'in gördüğü bir rüyâ üzerine oğlu Hz.İsmâil'i kurban etmek istemesini(13) hatırlatmaktadır.
Abdülmuttalib, çeşitli zevcelerinden 10 oğlu olunca aralarında kur'a çekerek adağını yerine getirmek istedi. Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah (s.a.s.)'in babası olacak olan Abdullah'ın kurban edilmesi gerekiyordu. Bir arrafe (kadın kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayıda deve ile Abdullah arasında kur'a çekildi. Kur'a Abdullah'a düştükçe, develerin sayısı onar onar arttırılarak, yeniden çekildi. 10 deve ile başlayan kur'a çekimi, develerin sayısı 100 olunca nihâyet develere isâbet etti.(14) Böylece Abdullah'ın yerine 100 deve kurban edildi. Bu olaya ve neslinden geldiği Hz. İsmail'in kurban edilmesi teşebbüsüne işâretle Rasûlulllah (s.a.s.) Efendimizin:
"Ben iki kurbanlığın oğluyum" (15) buyurduğu nakledilmiştir. O zamana kadar 10 deve olan diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu olaydan sonra, 100 deveye yükselmiştir.(16) İslâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olması, zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadır.
f) Zemzem Kuyusunun Temizlenmesi
Muttalib'in ölümünden sonra, kabîle başkanlığı ile Rifâde ve * Kufur Etmek Yasaktır ! *âye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmişti. Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden kazdırdı. Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya attıkları altın geyik heykelleri, kılıç ve zırhlar çıkarılarak kuyu temizlendi. Zemzem kuyusunun idâresi, Abdülmüttaliboğullarında kaldı.
--------------------------------------------------------------------------------
(5) Bkz.Âl–i İmrân Sûresi, 96
(6) Bkz. el-Bakara Sûresi, 127
(7) Kâbe, Hicretten, yaklaşık 2793 yıl önce yapılmıştır. (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i İslâm,2/7)
(8) Bkz. el-Hacc Sûresi, 27-29
(9) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 69-70
(10) Bkz. İbrâhim Sûresi, 37
(11) Bkz. es-Sebe' Sûresi,16
(12) İbn Hişâm, 1/160; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5; İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/88
(13) Bkz. Saffât Sûresi, 102-110
(14) İbn Hişâm, 1/160-164; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2 /6-7
(15) el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606), Beyrut 1351
(16) İbn Hişâm, 1/163
--------------------------------------------------------------------------------
3- FİL VAK'ASI (Ebrehe'nin Kâbe'ye Saldırması) (571 M.)
Habeşistan Kırallığı'nın Yemen Vâlisi Ebrehe, Hristiyanlığı Arabistan'da yaymak ve Arapları Kâbe ziyâretinden vazgeçirmek için, San'a'da muhteşem bir kilise yaptırmıştı. Fakat, Araplardan bu kiliseye ilgi gösteren olmadı. Üstelik, Kinâne Kabîlesi'nden bir Arap, bir gece gizlice kilise içine pisledi. Ebrehe bunu bahâne ederek büyük bir ordu ile Kâbe'yi yıkmak üzere Mekke üzerine yürüdü. Arapların bu orduya karşı koyabilecek güçleri yoktu. Mekkeliler şehri boşaltarak etraftaki dağlara çekildiler.
Ebrehe, Mekke yakınlarında karargâhını kurdu. Kureyş Kabîlesinin reisi olan Abdülmuttalib'e elçi göndererek, kan dökmek üzere değil, sâdece Kâbe'yi yıkmak için geldiğini bildirdi. Bu esnâda Ebrehe'nin öncü kuvvetleri Mekkelilerin sürülerini yağmalayıp ordugâha götürmüşlerdi. Bunlar arasında Abdülmuttalib'in de yüz devesi vardı. Abdülmuttalib, Ebrehe'ye giderek yağmalanan sürülerin geri verilmesini istedi. Ebrehe:
-"Ben, Kâbe'yi yıkmamam için ricâya geldiğini sanmıştım. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin, bunu sana yakıştıramadım..." deyince, Abdülmuttalib büyük bir vakarla:
-" Ben, develerin sâhibiyim, onları istiyorum. Kâbe'nin de sâhibi var. O'nu sâhibi koruyacaktır" diye cevap vermişti. Bu cevap karşısında Ebrehe, Abdülmuttalib'in develerini ve Mekkelilerin yağmalanan bütün mallarını geri verdi.
Kur'an-ı Kerîm'de de açıklandığı üzere, Ebrehe amacına ulaşamadı. Kâbe'yi yıkmak üzere hücûma geçileceği sırada, Ebrehe'nin her seferinde berâberinde bulundurduğu Mamut adlı büyük fil ile diğer filler her türlü çabaya rağmen, diz çöküp oldukları yerde kaldılar; Kâbe cihetine yürümediler. Bu esnâda gök yüzünde beliren sürü sürü kuşlar, ağızlarında ve pençelerinde taşıdıkları küçük taşları Kâbe'ye hücûma hazırlanan askerlerin üzerine bıraktılar. Ebrehe'nin büyük ordusu bir anda perişan oldu.(17) Büyük bir kısmı orada telef oldu. Kaçıp kurtulabilen askerlerin bir kısmı ile Ebrehe San'a'ya döndü ise de, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak çok geçmeden öldü.
Ordu'nun önünde yürüyen filler sebebiyle, tarihte bu hâdiseye "Fil Vak'ası", bu olayın meydana geldiği seneye de "Fil Yılı" denilmiştir.
(17) "Kâbe'yi yıkmağa gelen fil sâhiplerine, Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Onların kötü plânlarını (hile ve düzenlerini) boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sert taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Sonunda onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yapıverdi". (Fil Sûresi, 1-5)
Rasûlllah (s.a.s.) Efendimiz, Fil Vak'ası'ndan 52 gün kadar sonra dünyaya geldiği için bu olayı görmemişti. Fakat bu Sûre indiği esnâda bu olay o kadar iyi biliniyordu ki, hayatta olanlardan, olayı görmemiş olanlar da sanki görenler kadar olaydan haberdardı. Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s.) olay sırasında henüz dünyaya gelmemiş olduğu halde "görmedin mi?" buyrulmaktadır. Burada görmek , "bilmek ve duymak" anlamında kullanılmıştır.
BİRİNCİ KISIM
HZ.MUHAMMED (S.A.S)'İN PEYGAMBERLİKTEN ÖNCEKİ HAYÂTI
" Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik".
(el-Enbiyâ Sûresi, 107)
l- HZ. MUHAMMED (S.A.S)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ
1- DOĞUMU:
Hz. Muhammed (s.a.s.) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan "Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine mirâs kalan evde doğdu. Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vak'ası", Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğumundan 52 gün kadar önce olmuştu.(18)
Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyâfette çocuğun adını soranlara:
"Muhammed adını verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yâdetsinler..." cevâbını verdi. Annesi de "Ahmed" dedi. (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ı Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir.(19) İslâm târihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğduğu gece bir takım olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler. O gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)'nın Medâyin şehrindeki sarayının 14 sütûnu yıkılmış, mecûsîlerin İran'da Istahrâbat şehrinde bin yıldan beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, Sâve (Taberiyye) gölü yere batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresi'nin suları taşmış, mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe'deki putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü. Gerçekten O'nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateşi sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur.
2- SOYU (NESEBİ)
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir. Babası Abdullah, Kureyş Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç batın yukarıda, "Kilâb"da birleşmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz.İbrâhim'in büyük oğlu Hz. İsmâil'in neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir.(20) Adnân ile Hz.İsmâil arasındaki batınların sayısında neseb bilginleri ihtilâf etmişlerdir.(21)
Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir neseb zinciridir. Bir hadisi şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
"Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum 'Hâşimoğulları' âilesinden neş'et ettim", buyurmuştur.(22)
Diğer bir hadisi şerifte bu seçilme işi şöyle anlatılmıştır.
"Allah, Hz İbrâhim'in oğullarından Hz. İsmâil'i, İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyşi, Kureyşden Hâşimoğul-larını, Hâşimoğullarından da beni seçmiştir." (23)
Bir başka hadis-i şerifinde de Rasûl–i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Allah beni, dâima helâl babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhâr etti. Âdem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsız birleşen olmamıştır". (24)
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti. Peygamberimiz (s.a.s.)'e, babasından mirâs olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeşli Bereke adlı bir câriye kalmıştır.(25)
3- HZ. MUHAMMED (S.A.S.) SÜT ANNE YANINDA
Başlangıçta çocuğu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi.(26) Sütü yetmediği için, daha sonra amcası Ebû Leheb'in azatlı câriyesi Süveybe tarafından emzirildi.(27)
Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.)'in devamlı süt annesi Hevâzin Kabîlesinin Sa'doğlulları kolundan Halîme oldu.
Mekke'nin havası ağır olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını çölden gelen süt annelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış (fasih) Arapça öğreniyorlardı. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de bu âdete göre süt annesi Halîme'ye verildi. Halîme, yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişse de, daha sonra bu çocuğun evlerine uğur ve bereket getirdiğini görmüş ve O'nu öz çocuklarından daha çok sevmiştir. Süt kardeşi Şeyma da bakımında annesine yardımcı olmuştur.(28)
Hz.Muhammed (s.a.s.) süt annesi ve süt kardeşleri ile sonraki yıllarda dâima ilgilenmiştir. Halîme kendisini ziyârete geldiği zaman onu "anacığım" diyerek karşılamış, altına elbisesini yayarak, saygı göstermiştir.(29)
Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşına kadar, süt annesinin yanında çölde kaldı. Dört yaşında Halîme çocuğu Mekke'ye götürerek annesine teslim etti. İslâm târihçileri, bu esnada "şakk-ı sadr" (göğüs açma) olayının meydana geldiğini, çocukta görülen bu gibi olağanüstü hallerin Halîme'yi endişelendirdiğini, bu yüzden çocuğu annesine teslime mecbûr kaldığını naklederler.(30)
4- MEDİNE ZİYÂRETİ
Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile kaldı, O'nun şefkat ve ihtimâmı ile yetişip büyüdü. Altı yaşında iken, babasının Medine'de bulunan kabrini ziyâret etmek üzere, annesi ve sadık hizmetçileri Ümmü Eymen'le beraber Medine'ye gittiler. Medine'deki akrabaları Neccâroğullarında bir ay kadar misâfir kaldılar. Dönüşte, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandı.(31) Henüz doğmadan babasından yetim kalmış olan Hz. Muhammed (s.a.s.) altı yaşında iken annesinden de öksüz kalıyordu. Bu acıyı bütün varlığı ile hisseden anne, oğlunu şefkat dolu gözlerle süzdü. Bağrına basıp uzun uzun öptü. Masûm yüzüne bakarak
"Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek,
Ben de öleceğim, fakat buna gam yemem,
Namımı ebedi kılacak hayırlı bir halef bırakıyorum..." anlamına bir şiir söyledi. Bu sözlerden sonra vefât etti.(32)
Annesinin ölümünden sonra çocuğu Ümmü Eymen Mekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.
Altı yaşından sekiz yaşına kadar, çocuğa dedesi Abdülmuttalib baktı. Abdülmuttalib seksen yaşını geçmiş bir ihtiyârdı. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de öldü. Ölürken, on oğlu içinden Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin yetiştirilmesini, öz amcası Ebû Tâlib'e bıraktı.(33/1)
Yıllar sonra, Hicret'in 6'ıncı yılı Hudeybiye Barışı dönüşünde Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip, teessürle gözyaşı döktü.
Annemin bana olan şefkatini hatırlayarak ağladım, buyurdu. (33/2)
BİR GECE
Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü bir Öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrândı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî
Bir kerre, zuhûr ettiği çöl, en sapa yerdi.
Bir kerre de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar.,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin.
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı O Mâsum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere rahmetti, evet, şer–i mübîni,
Şehbâlini, adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi.
Medyûndur O mâsûm'a bütün bir beşeriyyet...
Yârab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Mehmed Âkif ERSOY
--------------------------------------------------------------------------------
(18) Siyer ve İslâm Târihi müellifleri, Rasûlüllah (s.a.s.)'in doğumunun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı olduğunda genellikle ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda birleşememişlerdir.
Rasûlüllah (s.a.s.) 1 Rebiülevvel 11 H./27 Mayıs 632 M. târihine rastlayan Pazartesi günü öğleden sonra vefât etmiştir. (Bkz. Tecrid Tercemesi,9/298 ve 11/5-6) Sahih hadislerde, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz'in 63 yaşında vefât ettiği belirtilmiştir (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/298, Hadis No. 1442 ve 11/33, Hadis No.1671)
Rasûlüllah (s.a.s.)'in, Hz. Mâriye'den olan oğlu İbrâhim'in vefât ettiği gün, güneş tutulmuştu. (Bkz. Buhârî, 2/29-30; Tecrid Tercemesi, 3/428, Hadis No. 547) Mısır'lı Muhammed Felekî Paşa, yaptığı hesaplama ve araştırma sonucu, bu tutulma olayının, Milâdi 632 yılının 7 Ocak günü saat 8.30'a rastladığını tesbit etmiştir. Rasûlüllah (s.a.s.)'in vefâtı, 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayıs 632 M. Pazartesi günü olduğuna göre, Muhammed Felekî Paşa bu tarihten 63 kameri yıl geri giderek, Rasûlüllah (s.a.s.)'in doğumunun 9 Rebiülevvel/20 Nisan 571 veya 2 Rebiülevvel/13 Nisan 571 pazartesi olması gerektiği sonucuna varmıştır. (Bkz. Asr-ı Saadet 1/191).
(19) Peygamberimizin en meşhûr ve Kur'an-ı Kerim'de geçen isimleri; "Muhammed" ve "Ahmed"dir. Muhammed (s.a.s.) ismi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde (Âl-i İmrân Sûresi 144, Ahzâb Sûresi 40, Muhammed Sûresi 2 ve Fetih Sûresi 19); Ahmed ismi ise 1 yerde (Saf Sûresi, 6) geçmektedir.
Fetih Sûresinde bu ism–i şerif, ayrıca "Rasûlüllah" olarak vasıflanmıştır. Saf Sûresinin 6. âyetinde ise:
"Meryem oğlu İsâ: Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce indirilen Tevrât'ı tasdik edici, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygemberi de müjdeleyici olarak, Allah'ın size gönderilmiş bir peygemberiyim demişti..." buyrulmuştur.
Bu ayet-i celilede Hz. İsâ'nın, kendinden sonra "Ahmed" adında bir peygamberin geleceğini müjdelediği bildirilmektedir.
Bugün elimizde, Hz. İsâ'ya indirilen İncil'in orjinal nüshası bulunmayıp, ondan çok sonraki târihlerde kaleme alınmış muharref nüshalar bulunduğundan Hz. İsâ tarafından verilen bu müjdenin aslını bugünkü İncillerde aynen bulmak mümkün olmamaktadır. Ancak Yunanca'dan Türkçe'ye çevrilen Yuhanna İncili'nin 14. babı'nın 26 âyeti şöyledir:
"Baba'dan size göndereceğim "Tesellici", "Babadan çıkan hakikat Ruhu geldiği zaman benim için o şehâdet edecektir."
Burada geçen "Tesellici" kelimesi, İncilin Yunancasında "Faraklit" dir. İncil'in eski Arapça tercemelerinde bu kelime "Hammâd" veya "Hâmid" olarak terceme edilmiştir. Nitekim bir kısım Hıristiyan bilginleri de bu kelimeyi "Hammâd, yani çok hamd eden kimse olarak açıklamışlardır ki aşağı yukarı "Ahmed" anlamındadır.
İncil'deki "Faraklit" kelimesini "Tesellici" diye terceme etmiş de olsalar, Hz. İsâ ile Hz. Muhammed (s.a.s.) arasında bilinen bir peygamber bulunmadığına ve günümüze kadar da zuhûr etmediğine göre, Hz. İsâ'nın gönderileceğini bildirdiği "Tesellici" veya "Faraklit" Rasûlüllah (s.a.s.) den başka kim olabilir? (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-293, Hadis No: 1439 ve izâhı.)
Buhârî'nin Cübeyr b. Mut'ım'den rivâyetine göre, Hz. Peygamber (s.a.s)'in eski kutsal kitaplarda, eski ümmetlerce bilinen üç adı daha vardır: Mâhi, Hâşir, Âkıb. Bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Bana âit beş yüce isim vardır. Ben Muhammed ve Ahmed'im. Ben Mâhi'yim, ki Allah benim (nübüvvetim)le küfrü izâle edecektir. Ben Hâşir'im ki (kıyamet gününde) insanlar benim ardımdan haşrolunacaklardır. Ben Âkib'im, Çünkü peygamberlerin sonuyum. (Buhârî 4/11;Tecrid Tercemesi, 9/291, Hadis No: 1439; Müslim, 4/1827, Hadis No: 2354. Rasûlüllah (s.a.s.)'in diğer isimleri için bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-294 ve 10/43)
(20) Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Adnân'a kadar kesintisiz bilinen nesebi sırasıyla şöyledir: Abdullah, Abdülmuttalib, Hâşim, Abdümenâf, Kusayy, Kilâb, Mürre, Kâab, Lüey, Galib, Fihr (Kureyş), Mâlik, en-Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyâs, Mudar, Nizâr, Meadd, Adnân, (el-Buhârî, 4/238; İbn Hişâm, 1/1-2)
Annesinin nesebi de şöyledir: Vehb, Abdümenâf, Zühre, Kilâb, Mürre... Görüldüğü üzere her iki tarafın nesebi Kilâb'da birleşmektedir. (İbn Hişam, 1/115)
(21) Aynî, Umdetü'l-Karî, 8/54; Tecrid Tercemesi, 10/43; Asr-ı Saâdet, 1/178-179
(22) El-Buhârî, 4/166; Tecrid Tercemesi, 9/316 (Hadis No: 1454) ve 10/44
(23) Müslim, 4/1782 ( Hadis No: 2276); Tirmizi, 5/583 (Hadis No: 3605); Tecrid Tercemesi 10/44
(24) Bkz. İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/255-256, Tecrid Tercemesi, 10/44;
Târih-i Din-i İslâm, 2/5
(25) Asr-ı Saâdet, 1/187
(26) Târih-i Din-i İslâm, 2/16
(27) İbnü'l-Esir, el-Kâmil, 1/459; İbn Sa'd, Tabakat 1/108
(28) İbnü'l-Esir, a.g.e., 1/460
(29) Mansur Ali Nâsıf, et-Tâc, 5/6, Kahire, 1382/ 1962 (Ebû Dâvud'dan)
(30) Bkz. İbn Hişâm, 1/174; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 461-462; Hamîdullah, İslâm Peygamberi 1/40
Rasûlüllah (s.a.s.)'in hayatında şakk-ı sadr olayı bir kaç defa olmuştur. İlki, süt annesi Halîme'nin yanında iken meydana gelmiştir. Melekler, göğsünü açıp, "işte şeytanın sendeki nasibi" diyerek bir pıhtı çıkarıp atmışlardır. (Müslim, 1/147 K. İmân B. 74, Hadis No: 261). İlk vahyin gelişinden önce de, vahyin ağırlığına dayanabilmisi için, şakk-ı sadr olayının tekrarlandığı rivâyet edilmiştir. Mirâc mucize'sinden önce de Cebrâil (a.s.) Rasûlüllah (s.a.s.)'in göğsünü açıp "zemzem suyu" ile yıkadıktan sonra imân ve hikmet doldurmuştur. (Tecrid Tercemesi, 2/227, Hadis No: 227 ve izâhı)
(31) İbn Hişâm, 1/177; Tecrid Tercemesi, 4/699
(32) Târih-i Din-i İslâm, 2/23; Tecrid Tercemesi, 2/699
(33/1) Abdülmuttalib'in çeşitli zevcelerinden 10 oğlu ve 6 kızı vardı. Bunlar içinde Hz. Ali'nin babası Ebû Tâlib ile Peygamberimiz (s.a.s)'in babası Abdullah ana baba bir kardeşti. (Asr-ı Saâdet 1/ 197; Târihi-i Din-i İslâm, 2/27)
Oğulları: Abbâs, Hamza, Abdullah, Ebû Tâlib (asıl adı Abdimenâf) Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dırar, Ebû Leheb (asıl adı Abduluzza) dır. Kızları ise: Safiyye, Ümmü Hakim el- Beyda, Âtike, Ümeyme, Eravâ, Berre. (İbn Hişâm, 1/113)
(33/2) İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/116-117; Tecrid Tercemesi, 4/683
Kelime Açıklamaları:
Hasrân: Sapıklık, aldanma-Mamûre-i dünya: Dünyada insanların yaşadığı yerler, kalkınmış ülkeler-Beter: daha kötü-Beşer: İnsan cinsi, bütün insanlar-Dişsiz: (burada) güçsüz, zayıf, kimsesiz-Fevza: Kargaşa, anarşi-Âfak: Ufuklar-Ufuk: Uzaklara bakıldığında yeryüzünün gökyüzüyle birleşmiş gibi görünen yeri-Zemin: Yeryüzü. Şark: Doğu ülkeleri-Tefrika: Fikir ayrılığı-Nefha: Üfürme-Mâsûm: Günahsız-Hamle: Atılma, saldırma-Kayser: Bizans imparatorlarına verilen ünvan-Kisrâ: İran hükümdarlarına verilen ünvan-Acz: Güçsüzlük- Zevâl: Yok olma-Şer'i mübin: İslâm dini-Şehbal: kanat, kanattaki uzun tüyler-Adl: adalet-Medyûn: Borçlu-Beşeriyyet: İnsanlık-Mahşer: Kıyâmette insanların toplanacağı yer-Haşretmek: Kıyâmet günü insanları dirildikten sonra mahşerde toplamak.
--------------------------------------------------------------------------------
II- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'İN GENÇLİK DÖNEMİ
1- EBÛ TÂLİB'İN HİMÂYESİ
Peygamberimizin hayâtının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan dönemine "gençlik devresi" denilir. Bu devrede Rasûlullah (s.a.s.) amcası Ebû Tâlib'in yanında, onun himâyesi altında bulunmuştur.
Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdı. Zengin olmamakla beraber, asâleti ve âlicenâplığı sebebiyle herkesten saygı görüyordu. Yeğeni Hz. Muhammed'i çok seviyor, hiç yanından ayırmıyordu.
2- SEYÂHATLERi
a) Şam Seyâhati
Mekke iklimi zirâate elverişli olmadığından, Mekkeliler ticâretle uğraşırlar, çocuklarını da ticârete alıştırırlardı. Ticâret için kervanlarla, yazın Şam'a, kışın Yemen'e seyâhet ederlerdi. Ebû Tâlip de diğer Mekkeliler gibi kervan ticâreti yapıyordu. Bir defasında Şam'a giderken, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e amcasından ayrılmak zor geldi; kendisini de yanında götürmesini istedi. Ebû Tâlib çok sevdiği yeğenini kırmadı. O'nu da kafileyle beraberinde götürdü. Bu esnâda henüz oniki yaşındaydı.
Şam'ın 90 km. kadar güneyinde Busrâ (Eski Şam) denilen kasabada "Bahîra" adında bir Hıristiyan râhibi vardı. Kasabaya uğrayan kervanlarla hiç ilgilenmediği halde, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in içinde bulunduğu kervanı karşılayarak bütün kafileye bir ziyâfet verdi. Bahîra okuduğu kutsal kitaplardan edindiği bilgilerle, Hz Muhammed (s.a.s.)'in simâsından, O'nun istikbâlini sezmişti. O'nunla konuştu. Sorular sordu. Aldığı cevâplar, kanâatini kuvvetlendirdi. Şam yolculuğunun bu çocuk için tehlikeli olacağını düşündü. Ebû Tâlib'e:
-"Bu çocuk son Peygamber olacaktır. Şam Yahûdîleri içinde O'nun alâmet ve vasıflarını bilen kâhinler vardır. Tanırlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur. Bu çocuğu Şam'a götürmeyiniz..."dedi. Bu sözler üzerine Ebû Tâlib Şam'a gitmekten vazgeçti. Alışverişini burada bitirip, geri döndü.(34)
Son Peygamberin geleceği ve O'nun bir çok vasıfları Tevrât ve İncil'de bildirilmişti. Bu sebeple, Yahûdî ve Hristiyan bilginleri, O'nun alâmetlerini ve vasıflarını biliyorlardı. Hicretten sonra Müslüman olan Medineli Yahûdi âlimi Abdullah İbn Selâm'ın "Tevrat'ta Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)'ın sıfatları vardır" dediğini, "Kütüb-i Sitte" denilen altı güvenilir hadis kitabından Tirmizi'nin es-Sünen'inde rivâyet edilmiştir."(35)
Gülünç Bir İddiâ
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in 12 yaşında yaptığı bu seyâhatta râhip Bahîra ile görüşmesini, bazı Hıristiyan yazarlar, Hıristiyanlığın bir zaferi gibi göstermek istemişler, Peygamberimiz (s.a.s.)'in bütün dinî esasları bu râhipten öğrendiğini iddia etmişlerdir.
Bu iddia son derece gülünç ve tutarsızdır. Oniki yaşındaki bir çocuğun, İslâm gibi mükemmel bir dinin esaslarını bir kaç saatlik görüşme esnâsında öğrenmesi mümkün değildir. Bu râhip bu esasları bilseydi, kendisi tebliğ ederdi. Eğer burada böyle bir konu konuşulsaydı, kafilenin gözü önünde yapılan bu konuşma ağızdan ağıza yayılırdı. Peygamberliğini ilân ettiği zaman inanmayanlar, "bunlar Bahîra'nın sözleri" demezler miydi? Üstelik İslâmiyet, Hıristiyanların "teslis" (üçlü tanrı sistemi) inancını tamâmen reddetmiş "Tevhid inancını" getirmiştir. Görüldüğü üzere, bu iddia son derece çürük ve çirkin bir iftirâdan başka bir şey değildir.
b) Yemen Seyâhati
Hz. Muhammed (s.a.s.) 17 yaşında iken de, diğer bir ticâret kafilesi ile amcalarından Zübeyr ve Abbâs'la birlikte Yemen'e gidip gelmiştir.(36)
3- FİCÂR SAVAŞINA KATILMASI
Müslümanlıktan önce (Câhiliyet Döneminde) Araplar arasında iç savaşlar eksik olmazdı. Yalnızca "Eşhür-i hurum" denilen dört ayda savaşmak haram sayılırdı. Bu dört ayda (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb) savaş yapılacak olursa fâcirane sayıldığı için buna "Ficâr Savaşı" denirdi.
Kureyş kabîlesi ile Hevâzin kabîlesi arasında kan davası yüzünden bir savaş başlamış, dört yıl sürmüştü. Savaş, kan dökülmesi haram olan aylarda da devâm ettiği için "Ficâr Savaşı" denildi.
Peygamberimiz (s.a.s.) yirmi yaşlarında iken bu savaşa amcaları ile birlikte katıldı. Fakat kimseye ok atmamış, kimsenin kanını dökmemiştir. Sâdece karşı taraftan atılan okları toplayıp, amcalarına vermiştir.(37)
4- HILFU'L-FUDÛL CEMİYETİNDE ÜYELİĞİ
Uzun süren Ficâr savaşı esnâsında Mekke'de âsâyiş bozulmuş, can ve mal güvenliği kalmamıştı. Özellikle dışarıdan mal getiren yabancıların malları yağmalanıyordu.
Vâil oğlu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malını gasbetmiş, haksız olarak elinden almıştı. Yemen'li, Ebû Kubeys dağına çıkarak uğradığı haksızlığa karşı, bütün kabîleleri yardıma çağırdı. Yemenlinin bu feryâdı üzerine Peygamberimiz (s.a.s.)'in amcası Zübeyr, Kureyşin bütün ileri gelenlerini çağırdı. Hâşimoğulları, Zühreoğulları, Esedoğulları, Temimoğulları, Abdülluzzaoğulları, Zübeyrin dâvetine icâbet ederek, Beni Temîm'den Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde toplandılar."Mekke'de zulmü önlemeğe yerli-yabancı hiç kimseye karşı haksızlık ettirmemeğe" karar verdiler. Haksızlığa uğrayan kimselere yardım edeceklerine yemin ettiler. Yemenlinin hakkını Âs'tan alıp geri verdiler. Mekke'de âsâyişi yoluna koydular.
Vaktiyle, Cürhümîler zamanında Fadl b. Hâris,, Fudayl b. Vedâa ve Mufaddal b. Fedâle isimlerinde üç kabîle başkanı, kabîleleri ile toplanarak,"Mekke'de zulme meydan vermeyeceğiz, zayıfların hakkını adâlet üzere alacağız..."(38) diye yemin etmişlerdi. Onların bu yeminlerine "Hılfu'l-fudûl" (Fadılllar yemini) denilmişti. Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde aynı konuda yapılan yemine de bu sebeple "Hılfu'l-fudûl" denildi.
Peygamberimiz (s.a.s.) 20 yaşında iken bu toplantıda amcaları ile beraber üye olarak bulundu. Bu cemiyetin çalışmalarından son derece memnun kaldığını Peygamberliğinden sonra: "İslâm'da da böyle bir cemiyete cağrılsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmiştir.(39)
--------------------------------------------------------------------------------
(34) Bkz. et-Tirmizi, es-Sünen, 5/590-591 (Hadis No: 3620); İbn Hişâm, 1/91-194; İbnü'l-Esîr,a.g.e., 2/37
(35) et-Tirmizi, 5/588, (Hadis No:3617)
(36) Târih-i Din-i İslâm, 2/33
(37) İbn Hişâm, 1/198
(38) İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/41
(39) İbn Hişâm 141-142; Tarih-i Din-i İslâm, 2/ 36; Tecrid Tercemesi, 7/101
--------------------------------------------------------------------------------
III- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'İN EVLİLİK DÖNEMİ
1- TİCÂRET HAYÂTI
Bütün Mekke'liler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) de amcasıyle birlikte ticâret yapıyordu. Gerek çocukluğunda, gerekse ticâret hayâtında, dürüstlüğü ile tanınmıştı. Sözünde durmadığı, yalan söylediği, başkalarına zarar verecek bir davranışta bulunduğu, bir kimseyi incittiği asla görülmemiş; dürüstlüğü dillere destan olmuştu. Bu yüzden Mekke'liler O'na "el-Emîn" (her konuda güvenilir kişi) diyorlardı. O'nun bu yüksek ahlâkını öğrenen Kureyşin zengin kadınlarından Hatice, kendisine sermâye vererek ticâret ortaklığı teklif etti. Böylece Peygamber (s.a.s.) ile Hatice arasında ticâret ortaklığı başladı.
2- HZ. HATİCE İLE EVLENMESİ
[color=#333333][size=small][font=Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif][b]Kureyşin Esed oğulları kolundan Huveylid kızı Hatice zeki, dirâyetli, şeref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaşlarında zengin ve güzel bir hanımdı. Daha önce iki defa evlenmiş ve dul ka
Hz. Muhammed (s.a.s.) 'in hayâtı (571-632):
a) Peygamberliğinden Önceki Hayâtı (571-610),
b) Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kısma ayrılır.
Peygamberlik devri de:
a) Mekke devri (510-622)
b) Medine devri (622-632)
olarak iki döneme ayrılır.
Bu sebeple Siyer ve İslâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (s.a.s.)'in hayâtı, "Peygamberlikten (Bi'setten) öncesi" ve "Peygamberlik devri" diye iki devreye ayrılarak incelenmiştir. Peygamberlikten önceki hayatını da:
1- Çocukluk devresi (8 yaşına kadar olan süre),
2- Gençlik çağı (8-25 yaşına kadar olan devre),
3- Evlilik dönemi (25-40 yaşı arasındaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayırmışlardır.
Peygamber olduktan sonra, "Mekke Devri"nde geçen olayları incelerken, târihbaşı olarak, Peygamberliğin (Nübüvvetin) l. 2. veya 5 inci yılı gibi, Nübüvvetin başlangıcını; "Medine devri" olaylarında ise,-Hicretin, 1., 2. veya 3 üncü yılı şeklinde Rasûl–i Ekrem (s.a.s.)'in Hicret olayını esâs almışlardır.
Bu kitapta da aynı usûle uyulacaktır.
İSLÂMİYETTEN ÖNCE ARABİSTAN
1— ARABLARIN DURUMU
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu. O'nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan'ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır.
İslâmiyet'ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı. Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı. Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif'ti. Mekke'de Kureyş Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazreç adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diğer kabîleler genellikle göçebe idiler.
Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dört ayında (Muharrem, Recep, Zilka'de ve Zilhicce aylarında) harbetmezlerdi. Bu aylara "eşhür-i hurum"(1) (savaşılması, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar) denir. Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke'nin hâkimi, Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabîlesi, diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı.(2)
Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, iffetsiz kadınlar, şâirler, hatipler, kâhinler ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif'le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, Kâbe'nin duvarlarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe duvarında asılmış olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü's-seb'a" (Yedi Askı) denilmiştir.
Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putperestti. Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke'de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kâbîlenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticâret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu.
Arabistan'da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz. İbrahim'in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı.
İslâmiyetten önce Arap Yarımadasının kuzeyinde (Sûriye'de) "Nebtî", güneyinde (Yemen'de) "Himyerî", Irak'ta ise "Süryânî" yazıları kullanılıyordu. Hicaz Arapları Sûriye ve Irak'a ticâret için yaptıkları seyâhatlarda Arapça'yı Nebtî ve Süryânî yazıları ile yazmayı öğrendiler. Daha sonraki asırlarda, Nebtî yazısından "Nesih"; Süryânî yazısından da "Kûfî" denilen yazı sitilleri doğmuştur. Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himâye, cesâret.. gibi bazı iyi hasletleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı. Hele köle ve kadınlara insan değeri vermezlerdi. Kadınlar, ölen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi, kendileri mirâs malları arasında, mirâscılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Fuhuş âdeta meslek hâline gelmişti. Bu yüzden bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi.(3)
İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanlığı içindeydi. Maddî ve rûhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir mürşit, bir kurtarıcı beklemekteydi.
Kur'ân-ı Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlık dönemi, "İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden, fesat (her tarafı kapladı) karada ve denizde yayıldı."(4) ifâdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
(1) "Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah' a göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardır. (et-Tevbe Sûresi,36)
(2) "Kureyş kabîlesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır. Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren şu Beyt'in (Kâbe'nin ) Rabbine kulluk etsinler." (Kureyş Sûresi, 1-4)
(3) Bkz. Sünenü'd-Dârimî, 1/3, Beyrut, ts.
"Aralarında birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman, içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hüküm veriyorlar." (en-Nahl Sûresi, 58-59. Ayrıca bkz. ez-Zuhruf Sûresi, 17; et-Tekvîr Sûresi,8-9)
(4) Bkz. er-Rum Sûresi, 41
--------------------------------------------------------------------------------
2—MEKKE VE KÂBE
Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapılan ilk binâ, bütün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz Kâbe'dir.(5) Allah'ın emriyle Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmâil tarafından(6) Milattan 2000 yıl kadar önce Mekke'de yapılmıştır.(7) Tavâfa başlama yerinin işâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-doğu köşesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah taşı Hz. İbrâhim, Ebu Kubeys dağından getirerek hâlen bulunduğu köşeye koymuştur. İnşaatın tamamlanmasından sonra Hz. İbrâhim ilk tavâfı oğlu Hz. İsmâil'le beraber yapmış, bütün insanları hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmiştir.(8)
Mekke şehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafından, Kâbe'nin inşâsından çok sonra kurulmuştur. Allah'a ibadet için yapılmış olan Kâbe, zamanla "Tevhid İnancı"nın unutulmasıyla, putlarla doldurulmuş; Mekke puperestliğin merkezi hâline gelmiştir.
a) Mekke ve Kâbe ile İlgili Özel Vazifeler
Mekke şehrini kuran Kusayy, şehrin idâresi, Kâbe'nin bakımı ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle ilgili bazı görevler ihdâs etti. Bu hizmetler Hz. İsmâil'in neslinden olan kimseler tarafından yerine getiriliyordu. Bu hizmet ve görevlerden bir kısmı şunlardır:
1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarlığı ve anahtarlarını taşıma görevidir.
2- * Kufur Etmek Yasaktır ! *âye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir.
3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için Mekke'ye gelenleri ağırlama, barındırma ve muhtaçlara yardımcı olma hizmetidir.
4- Nedve: Kusayy tarafından yapılan "Dâru'n-Nedve" adlı istişâre meclisi binâsında yapılan toplantılara başkanlık etme görevidir. Savaş, sulh ve memleketin diğer bütün önemli işlerinin kararı, burada yapılan toplantılarda verilirdi. Kırk yaşından küçük olanlar, bu meclise alınmazlardı.
5- Livâ: Savaş zamanında ve askerin toplanmasında sancağı taşıma görevidir.
6- Kıyâde: Savaşta askere komuta etme görevidir.
7- Sefâre: Aynı toplum içindeki fertler veya kabîleler arasında meydana gelen çekişmelerde hakem olarak arabulma hizmetidir.
8- Hazine-i emvâl: Savaş için hazırlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir.
9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma işidir.
Kâbe'nin üzerine konulmuş olan Hubel adlı putun yanında üç fal oku vardı. Birinde: "emeranî rabbî" (Rabbım bana emretti); diğerinde "nehânî rabbî" (Rabbım bana yasak kıldı), yazılıydı. Üçünçüsü ise boştu.
Yapacağı iş konusunda karar veremeyen kişi, ezlâm işiyle görevli kimse aracılığı ile bu oklardan birini çekerdi. Birinci ok çıkarsa, tasarladığı işi yapar, ikincisi çıkarsa o işten vazgeçerdi. Üçüncüsü çıkarsa, o işi bir yıl erteler, ertesi sene falı yenilerdi.
10- Nezâre: Bir yerden başka bir yere nakledilecek eşyayı kontrol ve muâyene ettikten sonra "taşıma ruhsatı" verme görevidir.
Araplar arasında her biri büyük bir şeref sayılan bu hizmet ve görevlerin hepsi Kusayy'ın elinde toplanmışken daha sonra Kureyş arasında dağılmıştır.
b) Zemzem Suyu
Hz. İbrâhim, Milâttan yaklaşık 2000 yıl kadar önce, Irak'ta Sümer şehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi. Peygamber olduktan sonra, halkı tek Allah'a imâna dâvet ettiği için, Bâbil Hükümdârı Nemrut tarafından ateşe atıldı. Fakat Allah'ın emri ile ateş onu yakmadı.(9) Kendisine imân eden İbrâni'lerle Filistin'e göçtü. Birara Mısır'a gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadığı için, tekrar Filistin'e döndü.
Hz. İbrâhim, karısı Hâcer ile henüz annesini emmekte olan oğlu Hz. İsmâil'i Allah'ın emri ile Filistin'den alıp, Mekke'ye, Kâbe'nin bulunduğu yere götürdü. Onlara bir dağarcık hurma ve bir kırba su bırakarak yanlarından ayrılıp Filistin'e döndü. O esnâda, henüz Kâbe yapılmamış, Mekke şehri kurulmamıştı. Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat işâreti vardı.
Hz. İbrâhim, eşi ve çocuğundan ayrılıp onları göremeyecek kadar uzaklaştıktan sonra, Kâbe'nin bulunduğu yere yönelerek:
"Rabbımız, zürriyetimden bir kısmını senin kutsal evinin yanında, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde yerleştirdim. Rabbımız, (beyt'inde) namaz kılmaları için, insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları meyvelerle rızıklandır..."(10) diye duâ etti ve uzaklaşıp gitti.
Yanlarındaki hurma ve su bittikten sonra, Hâcer çocuğunu olduğu yerde bırakıp, bir can yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasında gidip geldiği esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya çıkarmıştı. Hâcer bu sudan kana kana içti, çocuğunu emzirdi ve Allah'a hamdetti.
c) Mekke Şehrinin Kurulması
Hz. İsmâil, daha sonra bu bölgeye yerleşen "Cürhümîler" den bir kızla evlendi. Kendisi İbrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe (halis) Arablarındandı. Bu sebeple İsmâiloğullarına "müsta'rabe (arablaşmış) arabları" denilir.
Yemen'de "Seylü'l-arim"(11) denilen sel felâketinden sonra bu bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, İsmâiloğullarının da yardımı ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çıkardılar. Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmiş olan altın geyik heykelleri ile diğer kıymetli eşyayı Zemzem kuyusuna atıp, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtılar. Bu yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapalı kaldı.
Mekke bölgesinin hâkimiyeti ve Kâbe muhafızlığı üç asır kadar Huzâalılarda kaldıktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oğlu Kusayy, milâdî 5 inci asırda Kâbe muhafızlığını ele geçirdi. Kureyş'in başına geçerek, Huzâalıları bu bölgeden çıkardı. Kâbe'nin etrâfında bugünkü Mekke şehrini kurdu. Ölümünden sonra kabîle başkanlığı ve Kâbe muhâfızlığı oğlu Abdimenâfa, ondan da oğlu Hâşim'e kaldı. Haşim ticâret için gittiği Şam seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri ağırlama ve barındırma) ve sikaye (ziyâretçilere su temin etme) vazifelerini küçük kardeşi Muttalib üzerine aldı.
d) Şeybe'nin adı Abdülmuttalib kaldı
Hâşim, Medine'de Hazrec kabîlesinin Neccâr oğulları kolundan Amr kızı Selmâ ile evlenmiş, "Şeybe" adında bir oğlu olmuştu. Selmâ Medine'den ayrılmadığından, Şeybe de Medine'de dayılarının yanında büyümüştü. Hâşim'in vefâtından sonra, amcası Muttalib O'nu Mekke'ye getirdi. Mekkeliler Muttalibin yanında tanımadıkları bir çocuk görünce, Şeybeyi Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib" dediler. Bu yüzden Şeybe, Abdülmuttalib adıyla anıldı.
e) İki Kurbanlığın Oğlu
Abdülmuttalib, 10 oğlu olduğu takdirde, bunlardan birini Allah için kurban etmeyi adamıştı.(12) Bu eski âdet, bize Hz. İbrâhim'in gördüğü bir rüyâ üzerine oğlu Hz.İsmâil'i kurban etmek istemesini(13) hatırlatmaktadır.
Abdülmuttalib, çeşitli zevcelerinden 10 oğlu olunca aralarında kur'a çekerek adağını yerine getirmek istedi. Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah (s.a.s.)'in babası olacak olan Abdullah'ın kurban edilmesi gerekiyordu. Bir arrafe (kadın kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayıda deve ile Abdullah arasında kur'a çekildi. Kur'a Abdullah'a düştükçe, develerin sayısı onar onar arttırılarak, yeniden çekildi. 10 deve ile başlayan kur'a çekimi, develerin sayısı 100 olunca nihâyet develere isâbet etti.(14) Böylece Abdullah'ın yerine 100 deve kurban edildi. Bu olaya ve neslinden geldiği Hz. İsmail'in kurban edilmesi teşebbüsüne işâretle Rasûlulllah (s.a.s.) Efendimizin:
"Ben iki kurbanlığın oğluyum" (15) buyurduğu nakledilmiştir. O zamana kadar 10 deve olan diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu olaydan sonra, 100 deveye yükselmiştir.(16) İslâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olması, zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadır.
f) Zemzem Kuyusunun Temizlenmesi
Muttalib'in ölümünden sonra, kabîle başkanlığı ile Rifâde ve * Kufur Etmek Yasaktır ! *âye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmişti. Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden kazdırdı. Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya attıkları altın geyik heykelleri, kılıç ve zırhlar çıkarılarak kuyu temizlendi. Zemzem kuyusunun idâresi, Abdülmüttaliboğullarında kaldı.
--------------------------------------------------------------------------------
(5) Bkz.Âl–i İmrân Sûresi, 96
(6) Bkz. el-Bakara Sûresi, 127
(7) Kâbe, Hicretten, yaklaşık 2793 yıl önce yapılmıştır. (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i İslâm,2/7)
(8) Bkz. el-Hacc Sûresi, 27-29
(9) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 69-70
(10) Bkz. İbrâhim Sûresi, 37
(11) Bkz. es-Sebe' Sûresi,16
(12) İbn Hişâm, 1/160; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5; İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/88
(13) Bkz. Saffât Sûresi, 102-110
(14) İbn Hişâm, 1/160-164; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2 /6-7
(15) el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606), Beyrut 1351
(16) İbn Hişâm, 1/163
--------------------------------------------------------------------------------
3- FİL VAK'ASI (Ebrehe'nin Kâbe'ye Saldırması) (571 M.)
Habeşistan Kırallığı'nın Yemen Vâlisi Ebrehe, Hristiyanlığı Arabistan'da yaymak ve Arapları Kâbe ziyâretinden vazgeçirmek için, San'a'da muhteşem bir kilise yaptırmıştı. Fakat, Araplardan bu kiliseye ilgi gösteren olmadı. Üstelik, Kinâne Kabîlesi'nden bir Arap, bir gece gizlice kilise içine pisledi. Ebrehe bunu bahâne ederek büyük bir ordu ile Kâbe'yi yıkmak üzere Mekke üzerine yürüdü. Arapların bu orduya karşı koyabilecek güçleri yoktu. Mekkeliler şehri boşaltarak etraftaki dağlara çekildiler.
Ebrehe, Mekke yakınlarında karargâhını kurdu. Kureyş Kabîlesinin reisi olan Abdülmuttalib'e elçi göndererek, kan dökmek üzere değil, sâdece Kâbe'yi yıkmak için geldiğini bildirdi. Bu esnâda Ebrehe'nin öncü kuvvetleri Mekkelilerin sürülerini yağmalayıp ordugâha götürmüşlerdi. Bunlar arasında Abdülmuttalib'in de yüz devesi vardı. Abdülmuttalib, Ebrehe'ye giderek yağmalanan sürülerin geri verilmesini istedi. Ebrehe:
-"Ben, Kâbe'yi yıkmamam için ricâya geldiğini sanmıştım. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin, bunu sana yakıştıramadım..." deyince, Abdülmuttalib büyük bir vakarla:
-" Ben, develerin sâhibiyim, onları istiyorum. Kâbe'nin de sâhibi var. O'nu sâhibi koruyacaktır" diye cevap vermişti. Bu cevap karşısında Ebrehe, Abdülmuttalib'in develerini ve Mekkelilerin yağmalanan bütün mallarını geri verdi.
Kur'an-ı Kerîm'de de açıklandığı üzere, Ebrehe amacına ulaşamadı. Kâbe'yi yıkmak üzere hücûma geçileceği sırada, Ebrehe'nin her seferinde berâberinde bulundurduğu Mamut adlı büyük fil ile diğer filler her türlü çabaya rağmen, diz çöküp oldukları yerde kaldılar; Kâbe cihetine yürümediler. Bu esnâda gök yüzünde beliren sürü sürü kuşlar, ağızlarında ve pençelerinde taşıdıkları küçük taşları Kâbe'ye hücûma hazırlanan askerlerin üzerine bıraktılar. Ebrehe'nin büyük ordusu bir anda perişan oldu.(17) Büyük bir kısmı orada telef oldu. Kaçıp kurtulabilen askerlerin bir kısmı ile Ebrehe San'a'ya döndü ise de, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak çok geçmeden öldü.
Ordu'nun önünde yürüyen filler sebebiyle, tarihte bu hâdiseye "Fil Vak'ası", bu olayın meydana geldiği seneye de "Fil Yılı" denilmiştir.
(17) "Kâbe'yi yıkmağa gelen fil sâhiplerine, Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Onların kötü plânlarını (hile ve düzenlerini) boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sert taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Sonunda onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yapıverdi". (Fil Sûresi, 1-5)
Rasûlllah (s.a.s.) Efendimiz, Fil Vak'ası'ndan 52 gün kadar sonra dünyaya geldiği için bu olayı görmemişti. Fakat bu Sûre indiği esnâda bu olay o kadar iyi biliniyordu ki, hayatta olanlardan, olayı görmemiş olanlar da sanki görenler kadar olaydan haberdardı. Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s.) olay sırasında henüz dünyaya gelmemiş olduğu halde "görmedin mi?" buyrulmaktadır. Burada görmek , "bilmek ve duymak" anlamında kullanılmıştır.
BİRİNCİ KISIM
HZ.MUHAMMED (S.A.S)'İN PEYGAMBERLİKTEN ÖNCEKİ HAYÂTI
" Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik".
(el-Enbiyâ Sûresi, 107)
l- HZ. MUHAMMED (S.A.S)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ
1- DOĞUMU:
Hz. Muhammed (s.a.s.) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan "Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine mirâs kalan evde doğdu. Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vak'ası", Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğumundan 52 gün kadar önce olmuştu.(18)
Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyâfette çocuğun adını soranlara:
"Muhammed adını verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yâdetsinler..." cevâbını verdi. Annesi de "Ahmed" dedi. (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ı Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir.(19) İslâm târihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğduğu gece bir takım olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler. O gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)'nın Medâyin şehrindeki sarayının 14 sütûnu yıkılmış, mecûsîlerin İran'da Istahrâbat şehrinde bin yıldan beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, Sâve (Taberiyye) gölü yere batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresi'nin suları taşmış, mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe'deki putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü. Gerçekten O'nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateşi sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur.
2- SOYU (NESEBİ)
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir. Babası Abdullah, Kureyş Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç batın yukarıda, "Kilâb"da birleşmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz.İbrâhim'in büyük oğlu Hz. İsmâil'in neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir.(20) Adnân ile Hz.İsmâil arasındaki batınların sayısında neseb bilginleri ihtilâf etmişlerdir.(21)
Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir neseb zinciridir. Bir hadisi şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
"Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum 'Hâşimoğulları' âilesinden neş'et ettim", buyurmuştur.(22)
Diğer bir hadisi şerifte bu seçilme işi şöyle anlatılmıştır.
"Allah, Hz İbrâhim'in oğullarından Hz. İsmâil'i, İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyşi, Kureyşden Hâşimoğul-larını, Hâşimoğullarından da beni seçmiştir." (23)
Bir başka hadis-i şerifinde de Rasûl–i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Allah beni, dâima helâl babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhâr etti. Âdem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsız birleşen olmamıştır". (24)
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti. Peygamberimiz (s.a.s.)'e, babasından mirâs olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeşli Bereke adlı bir câriye kalmıştır.(25)
3- HZ. MUHAMMED (S.A.S.) SÜT ANNE YANINDA
Başlangıçta çocuğu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi.(26) Sütü yetmediği için, daha sonra amcası Ebû Leheb'in azatlı câriyesi Süveybe tarafından emzirildi.(27)
Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.)'in devamlı süt annesi Hevâzin Kabîlesinin Sa'doğlulları kolundan Halîme oldu.
Mekke'nin havası ağır olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını çölden gelen süt annelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış (fasih) Arapça öğreniyorlardı. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de bu âdete göre süt annesi Halîme'ye verildi. Halîme, yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişse de, daha sonra bu çocuğun evlerine uğur ve bereket getirdiğini görmüş ve O'nu öz çocuklarından daha çok sevmiştir. Süt kardeşi Şeyma da bakımında annesine yardımcı olmuştur.(28)
Hz.Muhammed (s.a.s.) süt annesi ve süt kardeşleri ile sonraki yıllarda dâima ilgilenmiştir. Halîme kendisini ziyârete geldiği zaman onu "anacığım" diyerek karşılamış, altına elbisesini yayarak, saygı göstermiştir.(29)
Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşına kadar, süt annesinin yanında çölde kaldı. Dört yaşında Halîme çocuğu Mekke'ye götürerek annesine teslim etti. İslâm târihçileri, bu esnada "şakk-ı sadr" (göğüs açma) olayının meydana geldiğini, çocukta görülen bu gibi olağanüstü hallerin Halîme'yi endişelendirdiğini, bu yüzden çocuğu annesine teslime mecbûr kaldığını naklederler.(30)
4- MEDİNE ZİYÂRETİ
Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile kaldı, O'nun şefkat ve ihtimâmı ile yetişip büyüdü. Altı yaşında iken, babasının Medine'de bulunan kabrini ziyâret etmek üzere, annesi ve sadık hizmetçileri Ümmü Eymen'le beraber Medine'ye gittiler. Medine'deki akrabaları Neccâroğullarında bir ay kadar misâfir kaldılar. Dönüşte, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandı.(31) Henüz doğmadan babasından yetim kalmış olan Hz. Muhammed (s.a.s.) altı yaşında iken annesinden de öksüz kalıyordu. Bu acıyı bütün varlığı ile hisseden anne, oğlunu şefkat dolu gözlerle süzdü. Bağrına basıp uzun uzun öptü. Masûm yüzüne bakarak
"Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek,
Ben de öleceğim, fakat buna gam yemem,
Namımı ebedi kılacak hayırlı bir halef bırakıyorum..." anlamına bir şiir söyledi. Bu sözlerden sonra vefât etti.(32)
Annesinin ölümünden sonra çocuğu Ümmü Eymen Mekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.
Altı yaşından sekiz yaşına kadar, çocuğa dedesi Abdülmuttalib baktı. Abdülmuttalib seksen yaşını geçmiş bir ihtiyârdı. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de öldü. Ölürken, on oğlu içinden Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin yetiştirilmesini, öz amcası Ebû Tâlib'e bıraktı.(33/1)
Yıllar sonra, Hicret'in 6'ıncı yılı Hudeybiye Barışı dönüşünde Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip, teessürle gözyaşı döktü.
Annemin bana olan şefkatini hatırlayarak ağladım, buyurdu. (33/2)
BİR GECE
Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü bir Öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrândı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî
Bir kerre, zuhûr ettiği çöl, en sapa yerdi.
Bir kerre de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar.,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin.
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı O Mâsum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere rahmetti, evet, şer–i mübîni,
Şehbâlini, adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi.
Medyûndur O mâsûm'a bütün bir beşeriyyet...
Yârab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Mehmed Âkif ERSOY
--------------------------------------------------------------------------------
(18) Siyer ve İslâm Târihi müellifleri, Rasûlüllah (s.a.s.)'in doğumunun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı olduğunda genellikle ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda birleşememişlerdir.
Rasûlüllah (s.a.s.) 1 Rebiülevvel 11 H./27 Mayıs 632 M. târihine rastlayan Pazartesi günü öğleden sonra vefât etmiştir. (Bkz. Tecrid Tercemesi,9/298 ve 11/5-6) Sahih hadislerde, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz'in 63 yaşında vefât ettiği belirtilmiştir (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/298, Hadis No. 1442 ve 11/33, Hadis No.1671)
Rasûlüllah (s.a.s.)'in, Hz. Mâriye'den olan oğlu İbrâhim'in vefât ettiği gün, güneş tutulmuştu. (Bkz. Buhârî, 2/29-30; Tecrid Tercemesi, 3/428, Hadis No. 547) Mısır'lı Muhammed Felekî Paşa, yaptığı hesaplama ve araştırma sonucu, bu tutulma olayının, Milâdi 632 yılının 7 Ocak günü saat 8.30'a rastladığını tesbit etmiştir. Rasûlüllah (s.a.s.)'in vefâtı, 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayıs 632 M. Pazartesi günü olduğuna göre, Muhammed Felekî Paşa bu tarihten 63 kameri yıl geri giderek, Rasûlüllah (s.a.s.)'in doğumunun 9 Rebiülevvel/20 Nisan 571 veya 2 Rebiülevvel/13 Nisan 571 pazartesi olması gerektiği sonucuna varmıştır. (Bkz. Asr-ı Saadet 1/191).
(19) Peygamberimizin en meşhûr ve Kur'an-ı Kerim'de geçen isimleri; "Muhammed" ve "Ahmed"dir. Muhammed (s.a.s.) ismi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde (Âl-i İmrân Sûresi 144, Ahzâb Sûresi 40, Muhammed Sûresi 2 ve Fetih Sûresi 19); Ahmed ismi ise 1 yerde (Saf Sûresi, 6) geçmektedir.
Fetih Sûresinde bu ism–i şerif, ayrıca "Rasûlüllah" olarak vasıflanmıştır. Saf Sûresinin 6. âyetinde ise:
"Meryem oğlu İsâ: Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce indirilen Tevrât'ı tasdik edici, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygemberi de müjdeleyici olarak, Allah'ın size gönderilmiş bir peygemberiyim demişti..." buyrulmuştur.
Bu ayet-i celilede Hz. İsâ'nın, kendinden sonra "Ahmed" adında bir peygamberin geleceğini müjdelediği bildirilmektedir.
Bugün elimizde, Hz. İsâ'ya indirilen İncil'in orjinal nüshası bulunmayıp, ondan çok sonraki târihlerde kaleme alınmış muharref nüshalar bulunduğundan Hz. İsâ tarafından verilen bu müjdenin aslını bugünkü İncillerde aynen bulmak mümkün olmamaktadır. Ancak Yunanca'dan Türkçe'ye çevrilen Yuhanna İncili'nin 14. babı'nın 26 âyeti şöyledir:
"Baba'dan size göndereceğim "Tesellici", "Babadan çıkan hakikat Ruhu geldiği zaman benim için o şehâdet edecektir."
Burada geçen "Tesellici" kelimesi, İncilin Yunancasında "Faraklit" dir. İncil'in eski Arapça tercemelerinde bu kelime "Hammâd" veya "Hâmid" olarak terceme edilmiştir. Nitekim bir kısım Hıristiyan bilginleri de bu kelimeyi "Hammâd, yani çok hamd eden kimse olarak açıklamışlardır ki aşağı yukarı "Ahmed" anlamındadır.
İncil'deki "Faraklit" kelimesini "Tesellici" diye terceme etmiş de olsalar, Hz. İsâ ile Hz. Muhammed (s.a.s.) arasında bilinen bir peygamber bulunmadığına ve günümüze kadar da zuhûr etmediğine göre, Hz. İsâ'nın gönderileceğini bildirdiği "Tesellici" veya "Faraklit" Rasûlüllah (s.a.s.) den başka kim olabilir? (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-293, Hadis No: 1439 ve izâhı.)
Buhârî'nin Cübeyr b. Mut'ım'den rivâyetine göre, Hz. Peygamber (s.a.s)'in eski kutsal kitaplarda, eski ümmetlerce bilinen üç adı daha vardır: Mâhi, Hâşir, Âkıb. Bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Bana âit beş yüce isim vardır. Ben Muhammed ve Ahmed'im. Ben Mâhi'yim, ki Allah benim (nübüvvetim)le küfrü izâle edecektir. Ben Hâşir'im ki (kıyamet gününde) insanlar benim ardımdan haşrolunacaklardır. Ben Âkib'im, Çünkü peygamberlerin sonuyum. (Buhârî 4/11;Tecrid Tercemesi, 9/291, Hadis No: 1439; Müslim, 4/1827, Hadis No: 2354. Rasûlüllah (s.a.s.)'in diğer isimleri için bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-294 ve 10/43)
(20) Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Adnân'a kadar kesintisiz bilinen nesebi sırasıyla şöyledir: Abdullah, Abdülmuttalib, Hâşim, Abdümenâf, Kusayy, Kilâb, Mürre, Kâab, Lüey, Galib, Fihr (Kureyş), Mâlik, en-Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyâs, Mudar, Nizâr, Meadd, Adnân, (el-Buhârî, 4/238; İbn Hişâm, 1/1-2)
Annesinin nesebi de şöyledir: Vehb, Abdümenâf, Zühre, Kilâb, Mürre... Görüldüğü üzere her iki tarafın nesebi Kilâb'da birleşmektedir. (İbn Hişam, 1/115)
(21) Aynî, Umdetü'l-Karî, 8/54; Tecrid Tercemesi, 10/43; Asr-ı Saâdet, 1/178-179
(22) El-Buhârî, 4/166; Tecrid Tercemesi, 9/316 (Hadis No: 1454) ve 10/44
(23) Müslim, 4/1782 ( Hadis No: 2276); Tirmizi, 5/583 (Hadis No: 3605); Tecrid Tercemesi 10/44
(24) Bkz. İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/255-256, Tecrid Tercemesi, 10/44;
Târih-i Din-i İslâm, 2/5
(25) Asr-ı Saâdet, 1/187
(26) Târih-i Din-i İslâm, 2/16
(27) İbnü'l-Esir, el-Kâmil, 1/459; İbn Sa'd, Tabakat 1/108
(28) İbnü'l-Esir, a.g.e., 1/460
(29) Mansur Ali Nâsıf, et-Tâc, 5/6, Kahire, 1382/ 1962 (Ebû Dâvud'dan)
(30) Bkz. İbn Hişâm, 1/174; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 461-462; Hamîdullah, İslâm Peygamberi 1/40
Rasûlüllah (s.a.s.)'in hayatında şakk-ı sadr olayı bir kaç defa olmuştur. İlki, süt annesi Halîme'nin yanında iken meydana gelmiştir. Melekler, göğsünü açıp, "işte şeytanın sendeki nasibi" diyerek bir pıhtı çıkarıp atmışlardır. (Müslim, 1/147 K. İmân B. 74, Hadis No: 261). İlk vahyin gelişinden önce de, vahyin ağırlığına dayanabilmisi için, şakk-ı sadr olayının tekrarlandığı rivâyet edilmiştir. Mirâc mucize'sinden önce de Cebrâil (a.s.) Rasûlüllah (s.a.s.)'in göğsünü açıp "zemzem suyu" ile yıkadıktan sonra imân ve hikmet doldurmuştur. (Tecrid Tercemesi, 2/227, Hadis No: 227 ve izâhı)
(31) İbn Hişâm, 1/177; Tecrid Tercemesi, 4/699
(32) Târih-i Din-i İslâm, 2/23; Tecrid Tercemesi, 2/699
(33/1) Abdülmuttalib'in çeşitli zevcelerinden 10 oğlu ve 6 kızı vardı. Bunlar içinde Hz. Ali'nin babası Ebû Tâlib ile Peygamberimiz (s.a.s)'in babası Abdullah ana baba bir kardeşti. (Asr-ı Saâdet 1/ 197; Târihi-i Din-i İslâm, 2/27)
Oğulları: Abbâs, Hamza, Abdullah, Ebû Tâlib (asıl adı Abdimenâf) Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dırar, Ebû Leheb (asıl adı Abduluzza) dır. Kızları ise: Safiyye, Ümmü Hakim el- Beyda, Âtike, Ümeyme, Eravâ, Berre. (İbn Hişâm, 1/113)
(33/2) İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/116-117; Tecrid Tercemesi, 4/683
Kelime Açıklamaları:
Hasrân: Sapıklık, aldanma-Mamûre-i dünya: Dünyada insanların yaşadığı yerler, kalkınmış ülkeler-Beter: daha kötü-Beşer: İnsan cinsi, bütün insanlar-Dişsiz: (burada) güçsüz, zayıf, kimsesiz-Fevza: Kargaşa, anarşi-Âfak: Ufuklar-Ufuk: Uzaklara bakıldığında yeryüzünün gökyüzüyle birleşmiş gibi görünen yeri-Zemin: Yeryüzü. Şark: Doğu ülkeleri-Tefrika: Fikir ayrılığı-Nefha: Üfürme-Mâsûm: Günahsız-Hamle: Atılma, saldırma-Kayser: Bizans imparatorlarına verilen ünvan-Kisrâ: İran hükümdarlarına verilen ünvan-Acz: Güçsüzlük- Zevâl: Yok olma-Şer'i mübin: İslâm dini-Şehbal: kanat, kanattaki uzun tüyler-Adl: adalet-Medyûn: Borçlu-Beşeriyyet: İnsanlık-Mahşer: Kıyâmette insanların toplanacağı yer-Haşretmek: Kıyâmet günü insanları dirildikten sonra mahşerde toplamak.
--------------------------------------------------------------------------------
II- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'İN GENÇLİK DÖNEMİ
1- EBÛ TÂLİB'İN HİMÂYESİ
Peygamberimizin hayâtının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan dönemine "gençlik devresi" denilir. Bu devrede Rasûlullah (s.a.s.) amcası Ebû Tâlib'in yanında, onun himâyesi altında bulunmuştur.
Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdı. Zengin olmamakla beraber, asâleti ve âlicenâplığı sebebiyle herkesten saygı görüyordu. Yeğeni Hz. Muhammed'i çok seviyor, hiç yanından ayırmıyordu.
2- SEYÂHATLERi
a) Şam Seyâhati
Mekke iklimi zirâate elverişli olmadığından, Mekkeliler ticâretle uğraşırlar, çocuklarını da ticârete alıştırırlardı. Ticâret için kervanlarla, yazın Şam'a, kışın Yemen'e seyâhet ederlerdi. Ebû Tâlip de diğer Mekkeliler gibi kervan ticâreti yapıyordu. Bir defasında Şam'a giderken, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e amcasından ayrılmak zor geldi; kendisini de yanında götürmesini istedi. Ebû Tâlib çok sevdiği yeğenini kırmadı. O'nu da kafileyle beraberinde götürdü. Bu esnâda henüz oniki yaşındaydı.
Şam'ın 90 km. kadar güneyinde Busrâ (Eski Şam) denilen kasabada "Bahîra" adında bir Hıristiyan râhibi vardı. Kasabaya uğrayan kervanlarla hiç ilgilenmediği halde, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in içinde bulunduğu kervanı karşılayarak bütün kafileye bir ziyâfet verdi. Bahîra okuduğu kutsal kitaplardan edindiği bilgilerle, Hz Muhammed (s.a.s.)'in simâsından, O'nun istikbâlini sezmişti. O'nunla konuştu. Sorular sordu. Aldığı cevâplar, kanâatini kuvvetlendirdi. Şam yolculuğunun bu çocuk için tehlikeli olacağını düşündü. Ebû Tâlib'e:
-"Bu çocuk son Peygamber olacaktır. Şam Yahûdîleri içinde O'nun alâmet ve vasıflarını bilen kâhinler vardır. Tanırlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur. Bu çocuğu Şam'a götürmeyiniz..."dedi. Bu sözler üzerine Ebû Tâlib Şam'a gitmekten vazgeçti. Alışverişini burada bitirip, geri döndü.(34)
Son Peygamberin geleceği ve O'nun bir çok vasıfları Tevrât ve İncil'de bildirilmişti. Bu sebeple, Yahûdî ve Hristiyan bilginleri, O'nun alâmetlerini ve vasıflarını biliyorlardı. Hicretten sonra Müslüman olan Medineli Yahûdi âlimi Abdullah İbn Selâm'ın "Tevrat'ta Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)'ın sıfatları vardır" dediğini, "Kütüb-i Sitte" denilen altı güvenilir hadis kitabından Tirmizi'nin es-Sünen'inde rivâyet edilmiştir."(35)
Gülünç Bir İddiâ
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in 12 yaşında yaptığı bu seyâhatta râhip Bahîra ile görüşmesini, bazı Hıristiyan yazarlar, Hıristiyanlığın bir zaferi gibi göstermek istemişler, Peygamberimiz (s.a.s.)'in bütün dinî esasları bu râhipten öğrendiğini iddia etmişlerdir.
Bu iddia son derece gülünç ve tutarsızdır. Oniki yaşındaki bir çocuğun, İslâm gibi mükemmel bir dinin esaslarını bir kaç saatlik görüşme esnâsında öğrenmesi mümkün değildir. Bu râhip bu esasları bilseydi, kendisi tebliğ ederdi. Eğer burada böyle bir konu konuşulsaydı, kafilenin gözü önünde yapılan bu konuşma ağızdan ağıza yayılırdı. Peygamberliğini ilân ettiği zaman inanmayanlar, "bunlar Bahîra'nın sözleri" demezler miydi? Üstelik İslâmiyet, Hıristiyanların "teslis" (üçlü tanrı sistemi) inancını tamâmen reddetmiş "Tevhid inancını" getirmiştir. Görüldüğü üzere, bu iddia son derece çürük ve çirkin bir iftirâdan başka bir şey değildir.
b) Yemen Seyâhati
Hz. Muhammed (s.a.s.) 17 yaşında iken de, diğer bir ticâret kafilesi ile amcalarından Zübeyr ve Abbâs'la birlikte Yemen'e gidip gelmiştir.(36)
3- FİCÂR SAVAŞINA KATILMASI
Müslümanlıktan önce (Câhiliyet Döneminde) Araplar arasında iç savaşlar eksik olmazdı. Yalnızca "Eşhür-i hurum" denilen dört ayda savaşmak haram sayılırdı. Bu dört ayda (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb) savaş yapılacak olursa fâcirane sayıldığı için buna "Ficâr Savaşı" denirdi.
Kureyş kabîlesi ile Hevâzin kabîlesi arasında kan davası yüzünden bir savaş başlamış, dört yıl sürmüştü. Savaş, kan dökülmesi haram olan aylarda da devâm ettiği için "Ficâr Savaşı" denildi.
Peygamberimiz (s.a.s.) yirmi yaşlarında iken bu savaşa amcaları ile birlikte katıldı. Fakat kimseye ok atmamış, kimsenin kanını dökmemiştir. Sâdece karşı taraftan atılan okları toplayıp, amcalarına vermiştir.(37)
4- HILFU'L-FUDÛL CEMİYETİNDE ÜYELİĞİ
Uzun süren Ficâr savaşı esnâsında Mekke'de âsâyiş bozulmuş, can ve mal güvenliği kalmamıştı. Özellikle dışarıdan mal getiren yabancıların malları yağmalanıyordu.
Vâil oğlu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malını gasbetmiş, haksız olarak elinden almıştı. Yemen'li, Ebû Kubeys dağına çıkarak uğradığı haksızlığa karşı, bütün kabîleleri yardıma çağırdı. Yemenlinin bu feryâdı üzerine Peygamberimiz (s.a.s.)'in amcası Zübeyr, Kureyşin bütün ileri gelenlerini çağırdı. Hâşimoğulları, Zühreoğulları, Esedoğulları, Temimoğulları, Abdülluzzaoğulları, Zübeyrin dâvetine icâbet ederek, Beni Temîm'den Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde toplandılar."Mekke'de zulmü önlemeğe yerli-yabancı hiç kimseye karşı haksızlık ettirmemeğe" karar verdiler. Haksızlığa uğrayan kimselere yardım edeceklerine yemin ettiler. Yemenlinin hakkını Âs'tan alıp geri verdiler. Mekke'de âsâyişi yoluna koydular.
Vaktiyle, Cürhümîler zamanında Fadl b. Hâris,, Fudayl b. Vedâa ve Mufaddal b. Fedâle isimlerinde üç kabîle başkanı, kabîleleri ile toplanarak,"Mekke'de zulme meydan vermeyeceğiz, zayıfların hakkını adâlet üzere alacağız..."(38) diye yemin etmişlerdi. Onların bu yeminlerine "Hılfu'l-fudûl" (Fadılllar yemini) denilmişti. Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde aynı konuda yapılan yemine de bu sebeple "Hılfu'l-fudûl" denildi.
Peygamberimiz (s.a.s.) 20 yaşında iken bu toplantıda amcaları ile beraber üye olarak bulundu. Bu cemiyetin çalışmalarından son derece memnun kaldığını Peygamberliğinden sonra: "İslâm'da da böyle bir cemiyete cağrılsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmiştir.(39)
--------------------------------------------------------------------------------
(34) Bkz. et-Tirmizi, es-Sünen, 5/590-591 (Hadis No: 3620); İbn Hişâm, 1/91-194; İbnü'l-Esîr,a.g.e., 2/37
(35) et-Tirmizi, 5/588, (Hadis No:3617)
(36) Târih-i Din-i İslâm, 2/33
(37) İbn Hişâm, 1/198
(38) İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/41
(39) İbn Hişâm 141-142; Tarih-i Din-i İslâm, 2/ 36; Tecrid Tercemesi, 7/101
--------------------------------------------------------------------------------
III- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'İN EVLİLİK DÖNEMİ
1- TİCÂRET HAYÂTI
Bütün Mekke'liler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) de amcasıyle birlikte ticâret yapıyordu. Gerek çocukluğunda, gerekse ticâret hayâtında, dürüstlüğü ile tanınmıştı. Sözünde durmadığı, yalan söylediği, başkalarına zarar verecek bir davranışta bulunduğu, bir kimseyi incittiği asla görülmemiş; dürüstlüğü dillere destan olmuştu. Bu yüzden Mekke'liler O'na "el-Emîn" (her konuda güvenilir kişi) diyorlardı. O'nun bu yüksek ahlâkını öğrenen Kureyşin zengin kadınlarından Hatice, kendisine sermâye vererek ticâret ortaklığı teklif etti. Böylece Peygamber (s.a.s.) ile Hatice arasında ticâret ortaklığı başladı.
2- HZ. HATİCE İLE EVLENMESİ
[color=#333333][size=small][font=Tahoma, Verdana, Arial, sans-serif][b]Kureyşin Esed oğulları kolundan Huveylid kızı Hatice zeki, dirâyetli, şeref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaşlarında zengin ve güzel bir hanımdı. Daha önce iki defa evlenmiş ve dul ka
DieseL tarafından 05-20-2016, 01:37 AM tarihinde
henüz yorum yok
Oyun Adı:WWE 2K16
Oyunun Sürüm Adı: CODEX
Oyunun Çıkış Tarihi: 10 Mart 2016
Oyun Türü: Spor
Dosya Türü: İso
Dosya Boyutu: 40 GB
Crack: Mevcut
WWE 2K16 yıllar sonra PC için geldi. WWE 2K16 Crack, Codex tarafından yayınlandı. Tüm dünyada ve ülkemizde büyük hayran kitleleri barındıran oyun serisini sonunda bilgisayar kullanıcıları da oynayabilecek. Amerikan Güreşi geçen sene diğer konsollar için piyasaya zaten sürülmüştü. Görüyoruz ki grafikler konsollar kadar iyi ve üzerinde hayli çalışma yapılmış.
Oyunun Legends Pack, Terminator Pack gibi DLC paketleri bulunuyor. Efsaneler paketinde çocukluğunuzda izlediğiniz yıldızlarla buluşabilirsiniz. Dünya vücut geliştirme şampiyonu Arnold Schwarzenegger de oyuna dahil edilmiş.
[b]
Not: Oyun Deildir - Update (Güncelleme) + Crack
Linkleri görebilmek için Üye Olun veya Giriş Yapın.
Linkleri görebilmek için Üye Olun veya Giriş Yapın.[/b]
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız. |
Forumda Ara
Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler: 9,532 Son Üye: dharshanxx24 Toplam Konular: 2,173 Toplam Yorumlar: 2,680 |
Son Yorumlar
iPhone 16 Fiyat Listesi B...
Son
DieseL tarafından0 Yanıt |
Gazete-Tasarım & Kodlama
Son
LolitaPlait tarafından6 Yanıt |
Forumumuzun Yeni Admini H...
Son
LolitaPlait tarafından5 Yanıt |
Uzun Covid: Yeni tarama t...
Son
Thomasoxish tarafından2 Yanıt |
SEO Hakkında Temel İpuçla...
Son
Thomasoxish tarafından1 Yanıt |
Samsung, iPhone kullanıcı...
Son
HenryTet tarafından1 Yanıt |
22-01-16 | IRC Proxy Serv...
Son
HenryTet tarafından1 Yanıt |
iPhone ve iPodlara Özel U...
Son
Kennethflene tarafından1 Yanıt |
SPOTİFY V8.8.40.470 MOD A...
Son
DieseL tarafından1 Yanıt |
NOVA LAUNCHER PRİME V5.5 ...
Son
DieseL tarafından1 Yanıt |